Bir bina da baş başa, omuz omuza veren taşlar gibi, iyi eğitilmiş fertlerden oluşan milletler de yıkılması zor olan abidelere benzer. Görkemli, kuvvetli ve yıkılmaz olurlar.
Çocuklar içinde yaşadıkları toplumun ilk ve temel taşlarıdır. Onları ne kadar ahlaklı, faziletli ve bilgili yetiştirebilirsek, onların meydana getirdikleri milletler de o derece güçlü, ilimli ve itibarlı olur.  
Yani çocuklar bir milletin geleceğinin güvencesidir. Onlar bizim geleceğe bıraktığımız mektuplarımızdır. İçlerine ne yazarsak gelecekte de onları okuyacağız. 
Biz orta kuşak olarak isterdik ki; gençlerin başlarının önünde olması, ellerindeki akıllı telefonların internetlerindeki kişilerle anlık mesajlaşmalardan değil de, yine ellerinde ki internet bağlantılarıyla birçok ARGE çalışmaları yapmaları olsaydı, ya da kitap okumak olsaydı biz ebeveynler olarak çok mesut olurduk.   
Küçücük çocuklarımızın ellerine interneti vererek ya da onları televizyon başında bırakarak aslında biz büyükler geleceğimizi yakıyoruz. 
Son otuz yıldır televizyon kanalları örf ve ananelerden uzak tümüyle, şehveti kabartan ve cinselliği ön plana çıkartan yayınlarla dolu. Bu yayınların çoğu batı kaynaklı olup, kendi kültür ve inançlarını yansıtıyor. 
Bizim kültür, örf ve ananelerimizden çok uzak olan bu yayınları izleyen çocuklarımız dışarıda da öyle bir hayatın beklentisine giriyor. 
Televizyondaki gibi bir hayatı bulamayan çocuklar, beklentilerine cevap alamadıkları için daha mutsuz oluyorlar ve bunalıma giriyorlar. Olmayacak olan batı kaynaklı hayallerin esiri oluyorlar ve kendi kültürüne yabancı, düşman nesiller yetişiyor sonra. 
Kadın, erkek ilişkileri özellikle de gençler arasındaki birliktelikler, gönül eğlendirilecek türden şeyler değildir. 
Ne yazık ki, bugün her türlü medya organlarıyla bu en ciddi beraberlik alanı, oyuncak haline getirilmeye, meşru sınırlar alabildiğince kaldırılmaya çalışılmaktadır. Aile kavramı yıpratılmaya gayret ediliyor.
Bütün bu keşmekeşin arasında sağlıklı, güzel ahlaklı, ilime önem veren nesiller yetiştirmek elbette zor olacaktır. 
Ama imkânsız değildir. Burada tüm iş anne babaların daha uyanık olmalarında yatıyor. Önce çocuklarımızı eve çekeceğiz. 
Aile kavramının içinde var olduklarını onlara hissettireceğiz. 
Onların küçük yüreklerinde kocaman duygular gizlediklerini bilecek ve biz de o duygulara yetişmek için ineceğiz onların seviyesine. 
En önemlisi de çocuklarımızı dinleyeceğiz. Dinlemeyi öğreneceğiz. Çocuklarımıza duygularını nasıl yöneteceklerini öğreteceğiz. Bunun yolu da akıllarını, iradelerini ve inançlarını güçlendirmekten geçer. Eskiden insanlar günahın ayağına giderlerdi. Şimdi günah insanlara servis ediliyor.  
Ahlaki kavramları önce kendimiz uygulayacağız ve sonra çocuklarımızın adımlarımızı takip etmesini bekleyeceğiz. 
Çocuklarımızı İslam fıtratı üzerine, tertemiz yetiştirmek her anne, babanın üzerine bir vebaldir…