Hayatı her gün sorgulamak, hep geçmişte yaşamak nedendir ki. Keşke bilebilsek anın kıymetini. Gözlerimi kapattım şimdi, hiç de açasım yok en sevdiğim yerde ve  zamandayım. Perdeler kapalı, hava kararmış ve buz gibi, okuldan yeni gelmişim ellerimde hala kurşun kalemin kokusu var, sobanın içine odunları yeni atmış annem, ayaklarımı uzatmış çoraplarımı kurutuyorum. Okuldan dönerken ayaklarım ıslanmış. Annem örgü örüyor bir ters bir düz sonra söktü hepsini yeniden başlayacağım koşarak gel dedi ablama, küçük kardeşimi bir sepetin içine koymuştu yumuşacık da bir yastık. Ben iyice ısındıktan sonra kardeşimin başucuna geçtim onu öpüp çenesine agu yaptım, bana gülümsüyor beni tanıyor. Sonra defterlerimi alıp tekrar sobanın yanına geçtim, çantamı ters çevirip kendime masa yaptım ve üzerine defterlerimi koydum. Annem mutfağa gitti kardeşinize dikkat edin diye tembihledi ve ben defteri kitabı bırakıp hemen onun yanına koştum, mutfaktan mis gibi kokular geliyor Annem yer soframızı getirdi önce sofra bezini açtı ben ve ablam da ona yardım ettik çayımızı getirdi ve mis kokulu kekimizi, Annem biz okuldan gelmeden hemen fırına koyardı keki böreği mis kokusu bütün evi sarardı. Kekimizi böreğimizi yedikten sonra öylece uzanırdık sobanın yanına ben uyuya kalırdım bazen, bazen de ablam annemin sesine uyanırdık hadi yatağınıza diye seslendirdi kısık sesiyle, uyandığımızda bir daha uyku tutmazdı öyle de tatlı gelirdiki orada şekerleme yapmak, Babam işten geç gelirdi biz de akşam yemeği için beklerdik onu, akşam yemeğimiz çok neşeli geçerdi  herkes neler yaptığını anlatırdı, salatalar benden, cacık ablamdan turşular da annemin elinden olurdu, Bulaşıkları bir gün ben bir gün ablam yıkardık. Gözlerim hala kapalı babamın sesini duydum, kızım meyve getirin dedi, Annemin mandalinaları, portakalları soymasını sabırla bekliyoruz, kabuklarını sobanın üzerine koyacağız mis gibi koksun diye. Güğüm de hep sobanın üstünde içinde de su fokur fokur kaynıyor bazen çay bazen yemek bazen ıhlamur yapmak için  bazen de  bulaşık çamaşır yıkamak için oracıkta öylece bekliyor gelip gidip de üzerine tekrar tekrar su ekleniyor, Annem çamaşırları elinde çitiliye çitiliye yıkamış sobanın üzerindeki tellere inci gibi dizmiş, pırıl pırıl mis gibi çamaşırların kokusu mandalinanın , portakalın kabuklarının kokusuna karışıyor. Ah yıllar ne çabuk geciverdiniz yine yüreğimin üstüne vicdansızca çöreklendiniz, Sadece benmiyim bu kadar özlem dolu oysa doya doya yaşadım.  Çocukluğumu, gençliğimi, gözlerimi açamıyorum bir türlü o cihana bedel görüntülerin hiçbirisinin gitmesini istemiyorum,  babam gözlerimin önünden gitmesin, annemin simsiyah saçları hep karşımda dursun ve ben hep çocuk olayım... 
Oyuncaklarım vardı benim çocukluğumda
Her bayram yeni alınan giysilerim
Rüzgar gibi süzülürdüm üzerinde
Anılarımda kırmızı bisikletim
Ben rüzgar oldum; uçurtmamı uçurdum
Ben balık oldum; yunuslarla yarıştım
Nağmeleriyle gülümsedi gitarım
Huzurun bir abidesi çocukluğum.
Ne çok severdi öğretmenlerim beni
Üzmedim ana; baba; kardeşlerimi
Arada bir ''ceza'' aldığımda olurdu
''Asi'' demeleri ondanmış demek ki.
Dikensiz yürüdüğüm yollarda kaldı
Gönül kıyısına vuran; çocukluğum
Durup dinlenmeden umarsız koştuğum
Huzurun bir abidesi; çocukluğum
Özgür olduğum günler; neredesiniz?
Neden böyle acımasız terkettiniz?
O huzurlu günlerin bedellerini,
Gözlerime fazla ağır ödettiniz. (Nilgün öztürk)