İslâm dini, Allah’ın, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) vasıtasıyla bütün insanlara gönderdiği en son ve en mükemmel dindir. İslâm’ın lügat manası; tâbi olmak, teslim olmak, bağlanmak itaat etmek, boyun eğmek (tevâzu göstermek) manalarına gelir. Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denmiştir. Terim anlamı ise; Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dünyada ve âhirette insanları mutluluğa ulaştı racak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır. İslâm dini genel olarak; inanç, ibadet ve ahlâk olmak üzere üç alandan oluşur. İslâm ahlâkı, Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu hayat tarzıdır. İslâm, güzel ahlâkı tamamlamak için ve insani değerleri yüceltmek için gönderilmiştir. Ahlâkî değerler, insanı insan yapan en önemli özellikler arasındadır. İslâm ahlâkı, “neyi yapmalıyız” sorusunun cevabını araştırır. İyi ve kötü hakkında bilgi verir. Uymak zorunda olduğumuz kuralları ve sorumluluklarımızı tanıtır. Böylece ahlâkî olarak mükemmel bir insan meydana getirmeyi gaye edinir. İslâm ahlâkı, insan davranışlarını güzelleştirmekle ilgili olduğu için gayesi itibariyle insanı doğruya ve iyiye yönlendirmeyi amaçlar. İslâm ahlâkı, insanın ahlâkî değer ve erdemleri bilmesinden ziyade bunları hayata geçirmesiyle ilgilenir. Kur’an ve Sünnet’e göre hakkında nass bulunan konularda yükümlülüğün kaynağı dindir. “Allah ve Rasûlü bir şeye hükmedince, artık mü’min erkek ve kadınlara işlerinde bir seçme hakkı kalmaz. Her kim Allah ve Rasûlüne isyan ederse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb, 33/36) Hz. Peygamber, ahlâkî hükümlerin de dâhil olduğu helâlleri haram, haramları helâl saymaya yönelik bir anlaşmanın geçersiz olduğunu açıklamıştır. (Ebû Dâvud, Akdıye 12) Bununla birlikte, Allah’ın hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ana, baba, İslâmî devlet gibi başka otoriteler de vazife koyabilirler ve bunlara itaat gerekir. (Buhârî, Ahkâm 4) Kur’an ve Sünnet’te ahlâk ile ilgili genel hükümler yanında, birçok ahlâkî davranışlar için özel hükümler de yer almış olmakla birlikte, her şeye rağmen, hakkında hüküm bulunmayan girift meselelerle karşılaşılabileceği de hesaba katılmıştır. Hz. Peygamber, “Helâl da haram da bellidir; bu ikisi arasında ise şüpheli durumlar vardır. Şüpheli şeylerden sakınan kişi dininin şerefini korumuş olur.”(Buhârî, İman 39) buyurmuş ve böyle durumlarda kalp ve vicdanın verdiği hükme uymayı öğütlemiştir. Ne var ki Kur’an ve hadislerde vicdanın hükümleri ihtiyatla karşılanmıştır. Çünkü insan nefsi, kendisine kötülük ve edepsizlikler telkin eden şeytanın baskısı altındadır. (Bakara, 2/169) Ayrıca İslâmî terminolojide “hevâ” adı verilen kötü arzu ve eğilimler ile şuursuz taklit de ahlâk ve fazilet yolunun engelleri olarak gösterilmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim kötü arzuların esiri olan insanı “hevâsını ilâh/tanrı edinen” (Furkan, 25/43) şeklinde tanıtmış, öte yandan yanlış yolda olan atalarını taklitte direnenleri, “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; akıllarını kullanmazlar” (Bakara, 2/171) ifâdesiyle eleştirirken bu arada dinî hükümlerle selim aklın hükümlerinin birbirini desteklediğine işaret etmiştir. Ahlâklı insan güzel davranışlarla kendini geliştirip kötü davranışlardan uzak durmaya çalışan insandır. Güzel ahlâk hem insanın bizzat kendisine hem de içinde yaşadığı topluma çok büyük faydalar sağlar. Toplumsal huzur ve güvenin oluşması, insanların mutlu olması, iyi geçinme, sevgi, saygı gibi olumlu sonuçlara ancak güzel ahlâklı insanlar sayesinde ulaşılır. Bu itibarla İslâm ahlâkı iyi sayılan şeylerin yapılmasını, kötü sayılan şeylerden de kaçınılmasını istemektedir. Çünkü İslâm ahlâkına göre iyilik insanı huzur ve mutluluğa, kötülük ise üzüntü ve mutsuzluğa götürürmektedir.