Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Her kim, bizim şu din işimizin içinde ondan olmayan bir bid’aticâd ederse, o, reddedilmiştir, batıldır.” (Buhârî/Müslim)

Bir parlamentoda parlamenterler, kanunları yaparken Allah’ın kanunlarını dışlayıp, kendilerinin veya halkın nefsine hoş gelecek kanunları yaparlarsa, Allah’a ait bir yetkiyi gasp etmiş olurlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruluyor ki:

“Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru sayıp/hüküm koyan (Allah’a karşılık edindikleri) ortakları mı var? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.” (Şûrâ, 42/21)

Burada, yaşadıkları hayat sistemini, kınama ve yerme için soruyor. Kimdir onların itaat ettikleri kanunları/hükümleri koyanlar? Kimdir onların yaşam tarzlarını tespit edip belirleyenler?

Allah’ın müsaade etmediği konularda, Allah’tan başka ortakları varmış gibi davrananlar. Allah’ın dışında başkalarından medet umanlar. Allah’a karşı, bundan daha haince bir tutum ve davranış olamaz. Allah’tan başka din koyanlara uymalarının sebebi sorulmakta ve sonuçlarına dikkat çekilmekte.

Demokrasilerde ilâhî/şer’îkanunlar uygulanmaz. Vahiy kaynaklı, vahye dayalı kanunlar kabul görmez, reddedilir. Anayasalar, yasalar ve tüm hukukî düzenlemeler, halk adına, halkın seçtiği meclislerde, insanların dünyevî beklentileri ve hevâ-heveslerine göre kanunlaşır.

Hâkimiyet, kayıtsız ve şartsız millet adına millet meclislerinindir.

İslâm’a göre, bütün âlemlerde hâkimiyet yalnız Allah’a aittir.

“Önce de, sonra da emir Allah’ındır.” (Rum,30/4)

Ayrıca, (Kehf,18/26)(Kasas,28/70)(Kasas,28/88)(Şûrâ,42/10)(Âl-i İmrân,3/154)