Bunun için de hep birlikte ırk ve mezhep farklılığı gözetmeden şöyle haykırmalıyız zulmün aktörlerine: Kirli ellerinizi çekin coğrafyamızdan! 
Bir tek derdimiz var; adalet bir tek isteğimiz var, adalet. Adaletin bayrağı dalgalansın artık bu topraklarda; adaletin ‘Lailaheillallah’la süslenmiş bayrağı…
Çünkü payımız adalet olsun bu çaresiz ve kimsesiz coğrafyanın evlatları olan bizlerin…
Sıcak günler gönlümüzün derinliklerini selamlarken ilahi damlacıklar narin ve kibarca alınlarımıza dokundu. Ama hep düşümüzü süsleyense adaletin aydınlığı oldu. Bazen adaletvari i söylemler gönlümüzdeki volkanı serinletirken çoğu zaman çoğu zaman zulmün sesi oldu sanki sözler. Gönlümüzün volkanına körükle yaklaşmaktı zalimane tavırlar. Biz yine de ümit vardık/ ümit varız aşığızhasretliyiz adaletin mutluluğuna.
Yol uzadıkça uzadı, sanki Kaf dağına ulaşmak istiyordu düşlerimiz. Bazen Afganîbazen şeyh Ahmet Yasin bazen de imam İbnTeymiyye olmuştucoğrafyanın engin bakışlı yiğitleri.
Adaletin aşıklarıbu toprakların asil vatandaşlarıydı.  Ama tüm gayret ve çırpınışları ölmez pörsümez yeniyi ve adaletin yegâne reçetesi İslam’ı şehre vatanlarının mazlum evlatlarına coğrafyamızın Müslüman ve mustazaflaştırılmış halkına taşımak içindi.
Umutsuzluk hiç yakışmadı alınlarına aziz gönüllerinin volkanına hiç yakışmıyordu. Çünkü mutlak adaletin yegâne kaynağı Rabbimiz kuranda umutsuzluğun sapıtmışların ameli olduğunu bildirmişti. 
İmanımız, hayatımızın anlamı gözümüzün aydınlığı düşüncemizin esası eylemlerimizin hâkimi idi. Gönlümüzün volkanının söndürecek tek yol Beşir er-Rahhal’ın de dediği gibi ya adaletin serinliği ya da mızrağın sıcak darbesidir. 
Zımnen hayalımızın düşümüzün   süsüydü adalet duamızın direğiydi adalet…
Zira Hz. Osman şöyle demekteydi: Allah nasip etmeyeceği şeyi hayal ettirmez.
Rabbimiz dualarımıza icabet et hayallerimizi adaletin müjdesiyle süsle! 
Âmin!...