Belki bir sonsun. Belki de bir başlangıç... Yağan yağmurun su ile doldurduğu çukura ,dalınca gözler, Neler düşmez ki, hülyalara... Toprak ile harmanlaşan suyun renginin, Neden berraklığını teslim ettiğini düşünmemek mümkün değildi. Oysa gökten nazlı nazlı inişi ile Bir bebeği öpercesine dokunduğu toprağın,rengini alacağını bilememişti. Kendini teslim etmişti . Güvenmişti İnanmıştı. Kavuşmanın sonsuz sevda olacağına. Toprak ,Yağmura ihanet mi ediyor du? Sevgiyle bağrına konan katrelerin Günahı neydi ki? Sadece kavuşmayı istemek miydi? Toprak asla vefasız olamazdı. Sadece sarmıştı, Tüm benliğiyle.. Yağmur ile Toprak, Kavuşmanın ,mutluluğunu yaşıyor du. Artık tek bir isimle zikredilmek Onlar için önemli değil di. Onların vuslatına “Çamur”deselerde... Oysa ki, “Çamur “diye küçümseyen vefasız olan faniler di. Çamur, sevginin ve Hayatın ta gerçeğiydi. Yer ile Gök yemin etmemiş miydi! Aralarına kimse girmeyecekti. Kavuşmaları imkansız dahi Olsa...ki Kavuşana dek...ayrılık baki kalacaktı. Su ,gökyüzünün yeryüzüne okuduğu şiirdi. Toprak ,yeryüzünün göklere olan aşkının duasına “amin” deyişiydi. Su ile toprak;Çamur olacaklardı ki, Hayat devam etmeliydi. Gökyüzünün ,yeryüzüne mektubularıydı,her düşen yağmur damlaları. Ayrılık diye bir kelimeyi Öğrenmemişlerdi Kavuşmak yan yana olmak ta değildi. Beklemek ,sevdalıların en kutsal göreviydi. Yeryüzünün aşkına Gökyüzünün sevdasına Kimse engel olamazdı. Toprağa inen her bir katreyi kucaklamasından belliydi... Etrafına saldığı miski amber kokusuyla, “Biz ayrılmadık “der gibiydi. “ Ayrılık “var mıydı ? Ayrılmak anlamsızlığın vurgusuydu. Anlaşılmayan bir kelime daha .. Birbirinden uzaklaşmanın ismiydi ,sadece. Mesafe diye adlandırılan uzun yolların tezek kokulu kaldırım taşlarıydı. Kim ,neden ! Kimden! Niçin.. Ayrılırdı ki. Ayrılığın ,en ağır tokatı “ölüm”- diye Yüreklere ateş salandı. Ya diğerleri... “Gurbet “deninlen ,kendi arzusu dahilinde olmasa bile, bırakıp giden ,hem yaşardı Hem de yaşatırdı. Ayrılmanın hüzün çeşmesini açardı ,yüreğinde