Birbirinizi yemeyin, insan eti açlığınızı gidermez diyor Markar Esayan..
Öyle bir zamandayız ki, bakışlarımız, sözlerimiz ve davranışlarımızla bir diğerini yaralamak ve incitmekte bir beis görmüyoruz.
Öyle bir halet-i ruhiye ki yaşadığımız, ağzımızdan dökülen sözler kılıç keskinliğinde..
Öyle bir zaman ki doğru yanlış karmakarışık..
Öyle bir zaman ki, zalim- mazlum yer değiştiriyor..
Öyle bir zaman ki, toplu halde cinnet geçiriyor dünya..
Öyle bir zaman ki , akıllar tutulmuş, diller lal..
Öyle bir zaman ki, dibi olmayan bir batakta tutsak insanlar…
Giderek acımasızlaşan dünyada yokluk, acı, savaş ve gözyaşı artıyor.
Merhametsizliğin yorgunluğu ve ağırlığı ruhumuzu kuşatmış vaziyette.
Ve hepimiz yorgun, hepimiz kırgın, hepimiz şaşkınız!
Bu cehennem çemberinde aklını, merhametini, vicdanını muhafaza edebilen insanlarla karşılaşmak giderek güçleşiyor.  Yine de bu çok garip zamanlarda , uzaklaştığımız değerlere yeniden ulaşmak için bir çıkış yolu var…
Kalbine dayanarak ve güvenerek, aydınlığın yolunu bulacaktır insanoğlu…
Yaşanan çağın acımasızlığına inat, gün geçtikce bozulan değerlere inat, insanlığa olan ümidi yitirmeden, yeniden başlamalı..
Ömrümüz yitmeden, her yeni gün aşkla , inançla ve şevkle yola koyulmalı..
Tek bir taş koyabilmekse yapabildiğimiz,tek bir kalpse onarabildiğimiz, ve kazancımızsa bir yüreği gülümsetebilmemiz, tekrar ve tekrar başlamaya değer..
Bu zorlu yollarda tuzak kuranlardan kaçmadan,
Yoluna taş koyanlara aldırmadan,
Yalnız başına kalmaktan korkmadan melodisini dünyaya yayabilir insanoğlu..
Rengini kaybetmeden kendi tınısıyla haykırabilir dünyaya merhametin sesini..
Bir güneş ışığı, çiçek veren bir ağaç, dalında bir tomurcuk, bir yeni nefes işarettir hepimize.. Hayatın anlamı, çarpıcılığı ve güzelliği üzerine..
O halde düştüğümüz yerden kalkmalı, yaralarımızı onarmalı, iyiliğin ve güzelliğin elçisi olma yolunda attığımız her adımı anlamlı saymalı ve ışığımızı yaymalıyız..
Yılmadan ve güvenle fark oluşturup, iyiliği yaşayarak ve dünyaya anlatarak..