Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  “İlim ve marifet mektepleri olan tekkeler, tevhid inancının aşkın bir şekilde yaşandığı ibadethanelerdir” dediği bir zamanda yaşıyoruz fakat tekkeler resmi olarak kapalıdır iyi mi?

Selçuklu ve Osmanlı izlerinin bulunduğu bir çok ülkede tekkelere yahut zaviyelere rastlamak mümkündür. Fakat Türkiye’de bu mekanlargayrıresmi olarak yani yasadışı bir surette faaliyetlerini sürdürüyorlar. Özellikle Orta Asya, Balkanlar,Ortadoğu ve Afrika’nın içlerine kadar bu medeniyet evlerinin, aş ve iş ocaklarının, daha çok insan ahlakının yoğrulduğubu mekânlar, dev bir medeniyetin taşıyıcılığını ve yaşamasını gerçekleştirmişlerdir. 

Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin sadece insana değil, kâinattaki tüm canlı-cansız varlıklara hizmet etmeyi ana gaye edinmiş tekke ve zaviyelerin, geçmişi bilinmekle birlikte bugüne nasıl taşınabilirliğine dair çalışmalar yapılabilmesi için öncelikle bu inkılap kanunu denilen faşist dayatmalara, din ve vicdan özgürlüğünü ayaklar altına alan yasaklara bir son vermek zamanı gelmiş hatta geçmektedir. Bunu ben yapmayacağım Meclis’in ve ülkeyi yönetmekte olan idarecilerin görevini hatırlatıyorum sadece…
“İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri” isimli çalışma merkezi İstanbul’da bulunan ve kısa adı “TÜRÇEK” olan, “Türbeler-Çeşmeler Taşınır ve Taşınmaz Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği ” tarafından kitaplaştırılmış. Hatta bu esere Cumhurbaşkanımız Erdoğan da bir takdim yazısı yazmış.İstanbul Valiliğinde kitabın tanıtım toplantısına milli eğitim müsteşar yardımcısı ve TÜRÇEK başkanı Ahmet Emre Bilgili, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, başbakanlık danışmanlarından İskender Pala ve medya mensupları katılmış ve konuşmalar yapmışlar. 

İbrahim Kalın, tekkelerin üniversitelerde sunulan eğitimin dışında, mutlaka belli halkaların, merkezlerin, mahfillerin ekstra bir şeyler sunması gerektiğini dile getirerek; “Bizim İslam düşünce ve sanat geleneğimize baktığımızda, âlimler, sanatkârlar, şairler, sanatçılar, edebiyatçılar, sadece formal manadaki medrese eğitimiyle sınırlı kalmamışlardır. Çoğu zaman medrese eğitiminin, üniversite sisteminin dışında hariçten yapılan ekstra derslerle, halkalarla yetişmişlerdir” dedi. 

Ahmet Emre Bilgili de; TÜRÇEK olarak, İstanbul’daki 127 türbenin; bakım ve onarımı başta olmak üzere tekke ve türbe kültürünün yeniden ihya edilebilmesi için hemen her konuda çalışma yaptıklarını belirterek, bu faaliyetlerin sadece Türkiye ile sınırlı kalmayacağını, gönül coğrafyamızın bütününü kapsayacağını ifade etti.

Öğrendiğimize göre İstanbul’da altı adet Türkistan Tekkesi bulunuyor. Bu tekkeleri kitaplaştıran Okan Yeşilot, Yüksel Çelik ve Muharrem Varol, geçmişimizi gelecek kuşaklara aktarmak üzere önemli bir eseri tarihe şahit olarak bırakmışlar. Bunlar; “İstanbul’un Saadet Tapusu” ismiyle bilinen “Eğrikapı Emir Buhari Tekkesi”.

“Türkistanlıların Fahri Konsolosluğu Buhara Tekkesi”. “MüceddililiktenMelametiliğe, Şeyh Murad Buhari Tekkesi”. “Bekâr Dervişlerin Melcei, Eyüp Kalenderhânesi”. Eyüp Piyerloti’de bulunan “Seyahatten Sükûnete Kaşgari Tekkesi”. Üsküdar Sultantepe’de bulunan, “Maharet ve Zarafetin Buluştuğu Mekân Özbekler Tekkesi”.

Bu tekkeleri ziyaret edilebiliyor lakin yasadışı. Tarihi eser görüntüsü ile zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar. Zira Kamalizm ilkeleri hala dimdik ayakta ve inanç üzerinde baskı yapmayı temel ilke edinmiş durumdadır. Erkeksen Anayasa’nın “değiştirilemez, hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilkelerine bir dokun bakalım. Adamı ne hale getiriyorlar. İşin ilginç tarafı hiç utanmadan Kamalizmi, özgürlük diye yutturmaya çalışıyorlar. Bu ne biçim iştir? Anlayan beri gelsin…