Cumhurbaşkanından ödül alan İlber Ortaylı’nın “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” kitabı dahi bu amaca hizmet eden çalışmalardan bir tanesidir. Bütün şeref ve başarılar bir kişiye indirgenerek koskoca bir millet aşağılanmakta milli değerlere sahip yöneticiler dahi bu karanlık oyunlara alet olmaktadırlar. 
Bu kitaplar ile milli mücadelede kazanılmış olan şeref ve gurur tek bir kişiye indirilir. Bu arada yaşanan mağlubiyet ve başarısızlıklar ise orduya mal edilmektedir. Örneğin Yunanlılara karşı kaybedilen Eskişehir ve Kütahya muharebeleri ordunun üzerine kalmıştır. 
Bu hatalı ve onur kırıcı durum, ordumuzun tüm kademelerine yayılmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtında Kocatepe gemisinin yanlışlıkla vurulmasında ne bir Havacı general ne de denizci bir amiral hatalı görülerek cezalandırılmamıştır. Muhtemelen Sabetaycı olan bu komutanlar yerine suç ve hata yine ordunun üzerine bırakılmış komutanlar tedbirsizlikleri yüzünden meydana gelen bu acı olaydan kolayca sıvışmasını bilmişlerdir. İşte böylesine kötü bir geleneğimiz var.
Şimdi bu durumu bir de 19 Mayıs törenlerine bakarak izah etmeye çalışalım. Burada Çanakkale’de yaşanan ve 19 Mayıs 1915 tarihinde yaşanan10 binden fazla askerimizin şehit olduğu taarruzun komutanı olan M. Kamâl’ı anlatmayacağım. Burada koskoca bir İstiklal Savaşının muzafferiyetini sahiplenen ve başarıyı tek kişiye indirgeyen tarihçilerden söz edeceğim.
Bu sakat tarih anlayışını sorgulamaya çalışacağım. “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım” diyerek başlayan ve İstiklal savaşı tarihimizin kurgulandığı eser olan “Nutuk” adlı eseri eleştirip farklı bir bakış açısı ile düşünmeyi öne süreceğim. Elbette ne kadar zor bir işe kalkıştığımın farkındayım. 
Tepeden tırnağa, Cumhurbaşkanından sıradan bir vatandaşa kadar at gözlüğü ile yetiştirilmiş ve Nutuk’tan başka doğrusu olmayan bir tarih anlayışı ile yetişmiş insanlar, bu durumu kabullenmekte zorlanacaklardır. Fakat şu sözü hatırlatmakta bir yarar görüyorum “Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır”. Kimse bundan kaçamaz.
İşte Kuva-i Milliye mücadelesi, bir kişiyi yüceltme adına, bütün bir milleti ve ordumuzu aşağılama şeklinde bir anlayışa dönüştürülmeye çalıştırılmıştır. Hangi yanlışı düzelteceksin ki? 19 Mayıs’ta uydurulan yalanları saymaya başlayalım:
1. M. Kamâl, çeşitli hatırlarda; Samsun'a görev verildiğinde gitmek istemediğini, hatta çeşitli bahanelerle geciktirdiğini söylediği halde vatanı kurtarmak için Samsun’a çıktığını söylemektedir. Samsun’a istediği için değil, gönderilmek istendiği için gönülsüz gittiğini “Beni İstanbul’dan nefy ve ted’ib (yola getirme) maksadıyla Anadolu’ya gönderdiler” şeklinde açıklamıştır.
3. Görev; bir İngiliz subayından alınmış, çıkış sebebinde asıl görevin İngiliz ve Rum çetelerine karşı ayaklanan "Türk direniş birliklerini dağıtmak olduğu” çeşitli belgelerde yer almıştır.
4. Bu görev doğrusunda Türk direniş birliklerinin elindeki silahlar toplatılarak halk, aynen yıllar sonra Bosna-Srebrenitsa’daki gibi silahsız ve savunmasız bırakılmaya çalışılmıştır.
5. Milli direniş için çeşitli ordu ve birlikler bir sene önce zaten kurulmuştu. Kazım Karabekir gibi askerlerin ileri görüşlülüğü ile emrin hilafına birçok askeri birlik terhis edilmemişti. Yani Samsun’a çıkıldığında bu işe yeni başlanmamış bilakis milli mücadeleye engel olunmak istenmişti.