Şiddet; kadına yönelik şiddet, futbolda şiddet, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, okullarda öğrenci velilerinin öğretmenlere yönelik şiddeti derken şimdi de 17 yaşında bir öğrencinin okul müdürünü öldürmesiyle tekrar farklı bir boyuta ulaştı.

Hatırlıyorum, 90’lı yıllarda da okulda şiddet önemli bir gündem başlığı idi. Bu konuda da Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş, ortaöğretimde şiddet konusunu çalışan ilk akademiysen idi. Selahiddin Hoca ile görüştüm, fikrini aldım.

Bu konu ikiye ayrılıyor. Birincisi vandalizm. Bu vandalizm eşyalar üzerinden başlıyor. 1 Mayıs’ta kaldırım taşını söküp polise atanlar, okulun masasını kıranlar, belediyenin parkındaki banka zarar verenleri örnek olarak verebiliriz. Bu, düşük yoğunluklu sapma davranışı olarak tanımlanıyor. Belli bir düzeyde kabul edilebilir olarak da görülüyor. Bir süre sonra da bu şiddet eğilimi insana yönelebiliyor. Vandalizmi; birincisinde nesneler üzerinde uygulayanlar, ikincisinde insanlar üzerinde şiddete başvurabiliyorlar.

Şiddet olaylarının böyle bir hâle gelmesi bir süre sonra genel güven duygusunu da sarsar bir hâle geliyor.

Şimdi şiddet yeni bir boyut kazandı. Bir öğrenci kendisini disiplinsizlik sebebiyle okuldan atan okul müdürünü öldürdü. Olacak iş değil! Bir öğrenci öğretmenine, okul müdürüne nasıl silah doğrultabilir? O yaştaki bir çocuk nasıl bir silah edinebilir?

Soruları daha fazla da artırmak mümkün. Bazıları bu olay üzerinden de göçmen düşmanlığını körükleme gayreti içerisinde olabiliyor. Ama olaya o zaviyeden bakmayacağım. Bu bakış açısı toplumsal huzurumuzu bozmaya dönük bir dizi dezenformasyon işine hizmet eder ki bu yanlıştır.

Israrla olayı yabancı, sığınmacı ya da göçmen düşmanlığına getirmek isteyenlere Kaynarca’da dokuz aylık hamile olan Ermani Al Rahmun’a hem tecavüz eden hem de yanındaki 10 aylık bebeği, kadının karnındaki bebeği de bilerek ve tasarlayarak öldüren sapık, sapkın canilere ne diyeceğiz? Bu olaylar Türk olarak bizleri topyekûn suçlu yapmazsa bir çocuğun asla onaylamadığımız bir cinayeti de tüm Iraklı ya da yabancıları suçlu yapmaz.

Öncelikle aileden başlayarak toplumda şiddete karşı farkındalık oluşturmak zaruridir. Okullarda eğitim ve öğretimde de şiddete karşı bir eğitim verilmelidir.

Nitekim öğrencisi tarafından cinayete kurban giden İbrahim Oktugan cinayeti bu konularda ülke olarak kendimizi de sorgulamamızı zaruri hâle getirdi.

Üstelik katil zanlısı savcılıkta her şeyi planlayarak yapmış.

Ana baba cinayetinden sonra daha ağırı da bir şahsın kendisine eğitim öğretim veren öğretmenine karşı işlediği cinayettir.

Acı!.. Hem de çok acı!..

Bu nesil nasıl bu noktaya geldi?

Bunu sorgulamamız gerekiyor elbette.

Ama en çok da eğitim sistemimizi, toplum olarak kendimizi, izlenilen film ve dizileri de bu açıdan sorgulamak gerekiyor.

Hatta çocuklarımızın oynadığı şiddet içerikli oyunların da şiddeti artırdığı bir gerçek, bunu da sorgulamak gerekiyor.

Hepsinden ötesi de şiddete karşı sıfır toleransla olaylara yaklaşıp toplum olarak   müsamaha göstermememiz gerekiyor.

Eğer bugün genel olarak “şiddet” ve “okullarda şiddet” konusunu çözemezsek ABD’de olduğu gibi silahı eline alıp toplu katliam yapan çocuklar göreceğiz.