Şapka yüzünden asılanlar arasında bir de kadının olması ne hazin ve ne gariptir. Tarihte emsaline az rastlanan bir durumdur. Şalcı Şöhret Kadın, Kasap Aziz’in anasıdır. Bir kadının siyaseten idam edilmesi herhalde adalet tarihinde ilk defa Erzurum’da vuku bulmuştur! Bugün boyalı basın ve devletten güdümlü İstanbul gazeteleri adeta kör sağır ve dilsizdir. O günün gazeteleri de böyleydi. Hâkimiyet-i Milliye, Akşam, Tanin ve Cumhuriyet gazetelerinin hiçbiri bu olayı yazmadılar. Hala da bu insanlık dışı cinayetleri millete duyurmamakta ısrar eden benzer anlayıştaki medyaya yazıklar olsun. Her türlü kadına şiddet olayında mangalda kül bırakmayan kadın dernekleri ise bir parça utanmalı ve tarihimizdeki bu kara lekeyi temizlemek için hiç olmaz ise bir iki kelam etmelidir. Kadın işleri ile alakalı bakanlığı ise Allah’a havale ediyorum. Söyleyecek tek söz bulamıyorum. Bu bakanlık çalışanları yedikleri kursaklarından geçerken düşünmeli ve “biz görevimizi hakkıyla yerine getiriyor muyuz” diye düşünmelidirler. Bu olaylara şimdiye kadar gerekli tepkiyi göstermeyen başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm kamu yöneticileri samimiyet sınavında sınıfta kalmamak için bu vahşi ve acımasız olayın üstüne gitmelidirler. Bakalım daha ne kadar sessiz kalıp “kör sağır ve dilsiz” olacaklardır. Kuran’da ki “onlar kör sağır ve dilsizdirler asla doğru yola dönmezler” mealindeki ayetin tehdidinden korkuyorlar ise gayrete gelmeleri şarttır. Her ne ise… Yirmi iki erkekle birlikte Şöhret Ana idam sehpasında asılarak can verdi. Şöhret Ana, kadın olduğu ve idamın çok iğrenç bir infaz şekli olmasından dolayı beyaz un çuvalı ile asıldı. Hiç olmaz ise şimdi iadeyi itibarı verilmelidir. Bari bu kadarını yap ey Hükümet! Yıllar sonra Çetin Altan bu acı olayı da sütununa taşımaya cesaret etmişti. Ölmeden bunu yaptı ya helal olsun. “Ben Tatar Hasan Paşa’nın torunuyum. Dedem Erzurum’da şapka yüzünden bir kadını, Şalcı, Şöhret Kadın’ı idam etmiştir maalesef. Orada on beş kişi şapkaya karşıyız diye yürüyor. O kadın da idam edilirken -ula uşaklarım, ben zaten hatun kişiyim, neden şapka giyeyim?- diye bağırıyor. Bu üzücü bir şey!” Düşünebiliyor musunuz? El işçiliğiyle yünden şal çorap ören ve bunları çarşı pazarda satarak iki yetimine de bakan bir kadın. Hükümet konağının önüne geldiğinde camların kırıldığını görmüş, ansızın gelişen arbedeye şahit olmuş. Yetim çocuklarının da tutuklandığını zannetmiş. Dik dik bakan zabitlere sövmüş. Tatar Hasan Paşa’nın bir işaretiyle tutuklanmış. Kadın idam sehpasında feryat ederken kör, sağır ve dilsiz zalim yöneticilere ne demeli? “Uşaklarım ben bir kadınım da, şapkayla ne alakam olur?” diye bağırsa da bugün bile ahlaksızlığını göstermeye çalışan ikinci sınıf bir Batılı artist kadar gazete sütunlarında kendisine yer bulamaz. Bense bu çirkin insanları doğruluğa davet ediyorum. Ahmaklığıma ve safdilliğime yanayım… Savcı Eğinli İbrahim Ethem tutuklanan ve idam edilmesi beklenen çok sayıda masumu çeşitli hukuki gerekçelerle kurtar- dığı söylenir yoksa mesele yirmi bir kişiyle kalmayacaktı. Çetin Altan’ın dedesi Merkez Jandarma Komutanı Tatar Hasan Paşa ise Erzurum’da şapka inkılabının Vali Zühtü’den sonraki başkahramanıdır. 21 can asıldıktan, üç faili meçhul ve yedi kişi Sinop’a sürgün gönderildikten sonra Tatar Hasan Paşa kaybolup gitmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’de unutulduğu ve öldüğü söylenir. Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının kasap oğlu ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya bile gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dini mera- simleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler. İşte Şalcı Bacının ibretli ve ibretli olduğu kadar da düşündürücü öyküsü. Taksim’de yol açmak için birkaç ağacın yeri değiştirildiği için (kesilmedi haa…) günlerce olay- lar çıktı. Memleketin altı üstüne geldi. Lâkin bir hiç uğruna öldürülen insanlarımız hakkında doğru dürüst bir söz söylenemiyor. Küçücük adli olaylarda dahi ortalığı velveleye veren kadın dernekleri suskun kalıyor. Bu ne biçim bir ikiyüzlülüktür… Evet, Devlet nasıl Dersimlilerden özür dilemiş ise Erzurumlulardan ve kadınlardan özür dilemelidir. Böyle bir cinayet ortada dururken çıt çıkmıyor. Bu nasıl iştir? Şöhret Ana’nın iadeyi itibarlarını sağlamak için bu yazıyı tekrar yazmam gerekiyor zira defalarca yazı yazdığım gazete ve dergilerde yayınlanmasına rağmen küçücük bir girişimde dahi bulunulmadı. Demek ki daha çoook uğraşmak gerekiyor. Bu arada “kadın hakları” adı altında canımız kızlarımızı en kutsal meslek olan annelikten soğutup yuvalarından çıkarıp aç kapitalist kurtların arasına salan örgüt ve derneklerin de kulağını çınlatmak isterim. Eğer onlarda kadın hakları konusunda samimî iseler Şalcı Ananın itibarını iade için çalışsınlar. Yoksa yalancılıkları ortaya çıkar. Fransızlar, Jean d’Arc’ı ateşte yaktıktan sonra bir millî kahraman olarak ilân ettiler. Biz ne yaptık? Şalcı Ana gibi zavallı kadınlarımızı bunca yıl geçtiği halde hatırlamak bile istemedik. Bu konuları ibret almak için çok konuşmalı ve tartışmaya açmak zorundayız. Çünkü hâlâ gerçek kahramanlara hain, zalimlere ise kahraman adını veriyoruz. Böyle bir durumu kabul etmek 21. Yüzyıl insanı için en hafif bir ifade ile ayıptır. Bu ayıba bir son vermek gerekir, vesselam...