Burada kafa karıştırmaması için şu düzeltmeyi yapmak gerekiyor. Çünkü Türk taarruzdan önce top atışı 18 Mayıs akşamı başlamış asıl taarruz ise 19 Mayıs sabahı gerçekleşmiştir. Kısaca bu savaşın tarihi olarak 18-10 Mayıs taarruzu da denilebilir.

Blundel, kitabında savaşın bazı detaylarından da bahsetmekteydi. Şöyle yazmıştır: “Yeni yeni birlikler getiren Türkler, şimdi ayakta duran 12000 Avusturyalı ve Yeni Zelandalının üç katı güce sahiptiler. Saat 1700’da o güne kadar görülen en büyük baraj atışı başladı. Askerler siperlere ve boy çukurlarına büzülmüş beklerken topçu ateşi gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Sabah saat 3’te birliklerin saldırıya hazır olmaları emredildi… Ardından Türkler siperlerinden çıkıp Anzakların üzerlerine yürüdüler… Türk komutanları saldırıya son verdiklerinde çoğunluğu Anzak siperlerine birkaç adım kala yaşamını yitirmiş 10 bin kayıp vermiş bulunuyorlardı”.

Bu durum  “Alman Subaylarının Hatıraları Göre Çanakkale’de … …” isimli kitapta da geçmektedir. 18-19 Mayıs 1915 taarruzu sonucunda 9 bin asker kaybı yaşandığı ve ordumuzun taarruz gücünün kırıldığı ifade edilmektedir. (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 3, S. 11 )

Bazı okuyucular Çanakkale’de İngilizleri yendiğimiz halde 250 bin şehit ve yaralı kaybının çok büyük olduğunu düşünebilirler. İşte bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi bu başarısız taarruzlar nedeni ile olsa gerektir.

Bu kayıpların önemi daha sonra ortaya çıkacaktır. İngiliz ve Fransızlar sömürgelerinden getirdikleri askerlerle savaş cephelerini kuvvetlendirirken Osmanlı devleti asker bulmakta sorun yaşamıştır. Daha kötüsü İngilizlere daha fazla kayıp verdirilememiş olması savaşın sona erdirilmesini engellemiştir.

Çanakkale Savaşında verilen ağır kayıplar askerlerimizin saldırı gücünü kırmış sonraki taarruzların yapılamaması sonucunu getirmiştir. Halbuki savunma savaşında olduğu gibi taarruz da da çok dikkatli olmak komutanlığın en önemli görevlerinden bir tanesidir.

Bu ciddi yönetim beceriksizliğine mukabil İngilizler öylesine başarılı bir şekilde geri çekilmişlerdir ki; çok az esir ve kayıpla siperleri boşaltmayı başarmışlardır. Ancak bir yıl sonrasında Irak’taki Kut savaşında 20 bin esir vererek oldukça sıkıntılı bir sürece girmişlerdir. Zira basına yansıtılmayan ve tarihe “İspanyol Gribi” olarak geçen hastalık; İngilizlerde büyük kayıplara yol açmıştı.

Nihayet General Allenby, 1918’de hastalık nedeniyle savaş sona erecek iken Filistin’de saldırıya geçmiş Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci Ordu’yu mağlup ederek Adana önlerine kadar gelmişti. Burada da 250 bin civarında şehit-esir-kayıp verdik. Zaten İngiliz taarruzundan 3 hafta sonra Mondros Mütarekesi imzalanarak savaştan mağlup olarak ayrılmıştık. 

Osmanlı Ordusunda durum bu derece vahimdi. Zira Sabetaist kökenli generaller birbirlerini koruyup kolluyor, istemedikleri Türk komutanları ise suçlayarak saf dışı ediyorlardı. Zaten Balkan savaşlarında yaşadığımız facianın en önemli sebebi; ordu içindeki bu generallerin kendi geleceklerini kurtarmak adına askerlerimizi heba etmeleri olduğu çok açıktır.

Elbette yapılan fenalıkların failleri ruz-i mahşerde ortaya dökülecek ve hesabı acı bir şekilde görülecektir. Bizim burada yapmaya çalıştığımız husus “dünyada iken dahi müsebbipleri” tespit etmektir, vesselam…