Gazze katliamı nedeniyle İsrail'e ekonomik ambargo konulması gündemde. Elbette çok etkili bir yöntem olan boykot ve ambargo konusuna bir itirazım yok. Fakat Hayber Kalesinin fethi Hazreti Ali gibi bir İslâm kahramanı yok sayılarak gerçeğinden farklı bir üslup ile anlatılmaktadır. Haberde hurma ağaçları kesilerek Yahudilerin teslim olduğu ileri sürülmektedir. Bu doğru değildir. Birçok Sahabe ve Müslüman yazar Hayber'in fethini şu şekilde anlatmışlardır. Hayber Şehri ve Kalesi Miladi 629 yılında fethedilmiştir. Bu büyük zafer sonrasında Mekke, Medine ve Şam ticaret yolunun kontrolü ve güvenliği kesin olarak Müslümanların eline geçmiş Yahudilerin Müslümanlara verdiği zararlar bertaraf edilmiştir. Medine Yahudileri, Mekkeli Müşriklere daima yardım etmişlerdi. Hatta Hendek kuşatması esnasında Müslümanlara karşı yapmış oldukları anlaşmaya hıyanet etmekten çekinmemişlerdi. Hendek Savaşının Müslümanların zaferi ile sonuçlanmasından sonra birçok Yahudi Hayber’e yerleşmişti. Burada hem ticaret yollarını kontrol ediyor hem de Müslümanlara zarar vermeye devam ediyorlardı. Müslüman tacirlerin malları Hayberliler tarafından birkaç defa yağmalanmıştı. Hayber, Medine’nin yaklaşık 180 km. kadar kuzeyinden başlayan, etrafı volkanik topraklarla çevrili geniş bir vadiye ve şehre verilen bir isimdir. Yahudi dilinde “hayber” kelimesi “kale” anlamını taşımaktadır. Ayrıca Hayber, içinde bulunduğu vadinin verimliliği ve su bentlerinin çokluğu ile de meşhur bir yerdi. Merhab isimli cengaver ve meşhur komutanı ve sağlam kalesi yüzünden kendilerine çok güvenen bir Yahudi ordusu vardı. Bu haliyle Hayber şehri ve kalesi, Müslümanlara güvenlik açısından çok ciddi bir tehdit haline gelmişti. Hayber Savaşı esnasında Peygamber efendimizin (asm) bir mucizesi gerçekleşmişti. Hazreti Ali hasta olmasına rağmen bu mucize ile iyileşmiş ve Hayber’in fethedilmesinde ve Yahudi kahramanlarının öldürülmesinde çok önemli bir vazife almıştı. Peygamber Efendimizin (asm) bir kısım mucizelerinin yer aldığı Bediüzzaman’ın Mektubat isimli kitabında bu hadise şöyle anlatmaktadır: “Başta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Gazve-i Hayber'de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Aliyy-i Haydarî'yi bayraktar tayin ettiği halde, Ali'nin gözleri hastalıktan çok ağrıyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tiryak gibi tükürüğünü gözüne sürdüğü dakikada, şifa bularak hiçbir şey kalmadı. Sabahleyin Hayber Kal'asının pek ağır demir kapısını çekip, elinde kalkan gibi tutup, Kal'a-i Hayber'i fethetti. Hem o vakıada, Seleme İbn-i Ekva'ın bacağına kılınç vurulmuş, yarılmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona nefes edip, birden ayağı şifa bulmuş” Bu mucize birçok kaynakta ifade edilmesine rağmen ne hikmetse Hazreti Ali’nin Peygamber Efendimizin (asm) mucizesi ile iyileşmesi ve Hayber Kalesi’nin fethindeki rolü nedense anlatılmamaktadır. Bilakis fethin gerçekleşmesinde kuşatmanın başarılı olması için başka nedenler ileri sürülmektedir. Örneğin Hayber’in gelir kaynağı olan hurmalıkların yakılması ve sonucunda Yahudilerin teslim olduğu gibi gerçeklere aykırı açıklamalar ifade edilmektedir. Bu durum ise İslam alimleri arasında çeşitli tartışmalara ve farklı yorumlara yol açmıştır. Bu konudaki tartışmalara girmeden savaşın en önemli safhası olan Hayber kalesinin kapısının koparılıp açılması üzerinde yoğunlaşmak gereklidir. Zira Hayber’de Hazreti Ali’nin görevi ve vazifesi hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde pek büyüktür. Bu vesile ile İslam tarihinin en önemli cengaverlerinden biri olan Hazreti Ali’den bahsetmek gereklidir. Çeşitli kaynaklarda Hayber’in fethindeki rolü anlatılmakla beraber bu zaferdeki hizmeti çok önemlidi. Hayber muhasara için ordunun başına Ebu Bekir ibni Kuhafe daha sonra Ömer bin Hattab görevlendirilmişti. Şiddetli çatışmalar olmasına rağmen fetih nasip olamıyordu. Bu esnada muhasara onuncu gününe ulaşmıştı. Hz. Peygamber (asm) o gün şu müjdeyi verdi: "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, Allah ve Resûlü onu sever, o da Allah ve Resûlünü sever. Allah, onun eliyle fethi gerçekleştirecektir." Mücahitleri bir merak sardı. Acaba bu büyük şerefe nâil olacak zât kimdi? Her bir mücahit aynı arzu, aynı heyecan, aynı ulvî duygular içinde merakla bekleşirken, sabah namazından sonra Resul”i Ekrem (asm) sancağın getirilmesini emretti. Sancak derhal getirildi. (Devamı yarın.)