Artık herkes sancağa ve mübârek ağızlarından çıkacak söze pür dikkat kesilmişti. Bu merak ve heyecan dolu manzara karşısında Hz. Resûlullah, (asm) "Ali nerede?" diye sordu. "Yâ Resûlallah, onun gözleri ağrıyor" dediler. Resûl-i Ekrem (asm) buna rağmen, "Olsun! Çağırın gelsin!" buyurdu. Haberi alan Hz. Ali, derhal huzura geldi. Ağrıyan gözleri Peygamber Efendimizin (asm) mübârek duasıyla şifâ buldu. Resûlallah (asm) ayrıca onun için, "Allah`ım! Soğuğun sıkıntısını bundan gider!" diyerek de duâ etti. Hz. Ali der ki: "O günden sonra ne sıcaktan, ne de soğuktan asla rahatsız olmadım" Gerçekten de Hz. Ali yazın en sıcak günlerde kalın aba giydiği halde bundan rahatsızlık duymazdı. Kışın ise en soğuk günlerde en ince elbise giyer ve asla üşümezdi. Hz. Resûlullahın ak sancağı artık Hz. Ali`nin elindeydi. Merak dolu bakışlar, birden imrenmeye dönüşmüştü. Demek Allah ve Resûlünün sevdiği ve onun da onları sevdiği zât buydu. Sancağını Hz. Ali`ye teslim eden Resûl-i Ekrem (asm) kendisine zırhlı bir gömlek giydirdi ve Zülfikâr`ı da beline kendi eliyle bağladı. Sonra da şu emri verdi: "Allah, fetih nasip edinceye kadar çarpış. Sakın arkana dönme" ve "Allah`tan başka ilah ve ibadet edilecek bulunmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadette bulununcaya kadar onlarla çarpış. Onlar bunu yaptıkları takdirde, can ve mallarını kurtarmış olurlar. Kalplerindekilerin hesabı ise Yüce Allah’a aittir." Bu arada Hayber Yahudilerinin en cesuru kabul edilen Merhab, kardeşinin de öldürülenler arasında olduğunu duyunca, kaleden çıktı. Üzerinde iki kat zırh gömlek vardı. İki kılıç kuşanmış, başına da iki sarık sarmıştı. Şöyle demişti: “Ey Hayber Halkı! Siz beni iyi tanırsınız. Ben harplerin kızıştığı zamanda tepeden tırnağa silahlanıp, cesaret ve kahramanlıkla savaşan Merhab’ım. Ben, kükreyerek üzerime saldıran arslanları bile kah mızrakla, kah kılıçla doğrayıp yere sermişimdir” Daha sonra kuşatma için gelen Müslümanlara yönelerek: “Şimdi Müslümanlardan meydana bir er istiyorum” demişti. Bu nidayı duyan Hz. Ali; “Bana anam, arslan adını takmıştır. Ben ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir. Seni çar çabuk tepeleyebilecek bir kişiyim” diye veciz bir sözle Merhab’ın karşısına çıkmıştı. Hz. Ali’nin söylediği bu sözler, Merhab’a o gece gördüğü rüyayı hatırlatmıştı. Merhab, rüyasında bir arslanın parçaladığını görmüş ve şimdi endişeye kapılmıştı. Hz. Ali’yle Merhab karşı karşıya gelip, kılıçlarını çektiler. Allah’ın aslanı Hz. Ali kılıcını Merhab’ın tepesine öyle bir vurdu ki, Merhab’ın kalkanı ve giydiği demirden miğferini kesip başını iki parçaya ayırdı. Bu esnada Hz. Ali’nin kılıcı Merhab’ın kafasına inerken öyle bir ses çıkarmıştı ki bu durumu Ümmi Seleme “Merhab’ın dişlerine kadar inen Ali’nin kılıcının sesini ben de işittim o gün” demiştir. Hayber Kalesinin kapısını bir kalkan gibi kullanan ve Yahudi askerlerini paramparça eden Hazreti Ali, zaferin kazanılmasında mühim bir görev yapmıştı. Manzarayı gören Hz. Resûlullah (asm) mücahitleri müjdeledi: "Sevininiz! Hayber`in fethi artık kolaylaştı." Hz. Ali, Hayber Kalesi’nin fethedildiği gün Merhab’dan başka Yahudilerin en kahraman ve en ünlü sekiz askerini daha öldürmüştür. Savaştan dönünce Hazreti Ali’ye Efendimiz (asm) şöyle demiştir: “Ey Ali! Eğer halk, İsa’ya söylediklerini söylemeyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim. O zaman herkes, bereketlenmek için, senin ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifa olsun diye hastalara verirlerdi. Seni şehit ederler. Ahirette havzımın üzerinde halifemsin ey Ali”. Hz. Ali, Efendimizin bu sözlerinden sonra şükür secdesine kapanmıştır. Hayber fethedilmiş Resûl-i Ekrem (asm) henüz Hayber`den ayrılmamıştı. Hz.Câfer bin Ebî Talib başkanlığındaki Habeşistan muhacirleri çıkıp geldiler. Resûlullah (asm) bundan son derece memnun oldu ve bu sevincini şöyle izhar etti: "Bilmem bu iki şeyden hangisi ile sevineyim? Fethi Hayber’e mi, yoksa Câfer’in gelişine mi?" Hayber’in fethi ile hemen hemen Arabistan’daki bütün Yahudiler İslâm devletine tâbi duruma gelmişti. Müslümanların büyük bir güç halini aldıklarını bir kere daha anlaşıldı. Nitekim Hayber fethinden sonra, civar kabileler teker teker kendi arzularıyla gelip İslâm hâkimiyetini kabul ederek boyun eğdiklerini bildirmişlerdir. Bu bakımdan Hayber`in fethi, İslâm tarihinde önemli bir yer tutmaktadır, vesselam…