Gerçi içeride kalan vatan evlâtlarına da bu sonradan Türk olan ve Müslüman gibi görünen insanlar; türlü türlü zulümler yapmaya devam etmişlerdir. Milli Mücadele’nin kazanımları Anadolu insanına, yani halka rağmen, aleyhinde kullanılmıştır. Mehmetçik, jandarma görev eri olarak Kuran okuyor diye milletini dipçiklemek zorunda bırakılmıştır.

Anadolu insanı, kendisine dayatılan bir gavur şapkası yüzünden binlerce efradını dar ağacında kaybeder. Milletin seçtiği vekiller darp edilir, hatta Başbakan Adnan Menderes idam edilir. Her darbe sonunda binlerce Müslüman “ayin yapıyor” denilerek hapislere atılır, işkence görerek mahkûm edilir, asılır ve sonunda sesi de kısılmış olur. Bunu dile getiren muharrir ve yazarlar ise mahkeme kapılarında ve zindanlarında perişan edilir.

Buna karşılık İkinci Dünya Savaşı yıllarında yani Nazilerin tarihin büyük soykırım yaptığı dönemde Türk pasaportu can simidi gibiydi. Çünkü İspanya ve Türkiye gibi tarafsız ülkelerin Yahudi vatandaşları, toplama kamplarından hariç tutulmuştu. İşte bu yıllarda Avrupa’nın çeşitli yerlerinde görevli 19 diplomatımız, Türk pasaportu vererek, tam 185 bin Yahudi’nin hayatını kurtarmıştı.

Bu durum, yani gerçek Türklerden esirgenen imtiyazlı cömertlik; bir belgesel filmde anlatılmıştır. Türk diplomatlarının Musevi vatandaşlarını, toplama kamplarına göndermemek için canla basla mücadele ettiği çok güzel bir şekilde gösterilmiştir. Belgeselde 60’a yakın tanık ile beraber tarihçilerle, toplum liderleriyle, o süreci yaşayan insanlarla ve onları kurtaran diplomatların aileleriyle konuşulmuştur.

Musevi vatandaşlarına dair bir başka hikâyede fedakâr 19 Türkiye Elçisi anlatılmaktadır. Örneğin Rodos Konsolosu (1943-1944) Selahattin Ülkümen tam 1.700 Yahudi’yi gaz odalarına gitmekten son anda büyük özveriyle kurtarmıştır. İnönü adı geçen diplomat adına posta pulu bastırarak kendisini onurlandırmıştır.

 Bu vesileyle kendilerine derin şükran ve nişanelerinin yanı sıra, ayrıca ABD’li Yahudi bir dernek tarafından 1990 yılında Yahudi cesaret ödülü de verilmiştir.

Yalcın Küçük, bu azınlık mensubu dönmelerin diplomat olma durumunu dramatize ederek “Türkiye’de elçi olmak için dönme olmak gerekir.” demiştir.

İşte şimdi “Ne mutlu dönmeyim diyene!” sözünün ne anlama geldiğini bir parça anlamış olduğunuzu umarım. Konuyu bir de nüfus bakımından ele alırsak mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde ülke nüfusumuz 13 milyon olarak tespit edilmişti. Halkımızın çoğu kadınlardan, yaşlı ve çocuklardan meydana geliyordu. Her taraf cephelerden dönen kolu bacağı kopuk gazilerimiz ile doluydu.

Geri kalanlar ise bizim kimliğimize girmiş kentlerde oturan gayri Müslimlerden meydana geliyordu. Osmanlı devletinin son döneme kadar askere almadığı bu azınlık kesim okumuş, en az bir yabancı dil bilen kişilerdi ve zengin tabakayı oluşturuyordu.

Soyadı kanunuyla bizim kimliğimize gizlenmiş bu gayrimüslim azınlıklar maliye, hukuk, eğitim ve askerî kurumlara yerleşerek vesayet sistemini ortaya çıkardılar. Ülkemizin sahil şeritleri başta olmak üzere en zengin topraklar bunların olmuştu.

Zaten çok az sayıdaki Anadolu müteşebbisinin önünü ‘’yeşil sermaye’’ adıyla kesen bu dönme azınlıktan kimse hiç hesap soramadı. Bilakis hep bunlar hesap sorup üste çıktılar. Şimdi de durum çok farklı değildir. Bukalemun gibi kendilerini renkten renge kılıftan kılıfa sokan bu asalak insanlar; hükümete de sızmıştır. En önemli kurumların başında bunlar yer alır. İşte biraz kafa yormayı ve kendimize çeki düzen vermeyi gerektiren bir meseledir bu.

Çözüm ise daha önce belirttiğim gibi çok basittir. Rantiyecilikten beslenen hep bu dönme adını verdiğimiz asalak yiyici takımı olmuştur. Mason localarında iş tutup çalışkan Müslüman insanlarımızın ekmeğini elinden almaya çalışırlar. Bu nedenle devlet küçültülmeli ve memurluk insanlardan alınıp aynı işi rüşvet almadan sıfır hata ile yapan bilgisayarlara bırakılmalıdır. Bilgisayarların yapamayacağı işleri de sayısı 100 bini geçmeyecek şekilde vatanını seven ve para için çalışmayan; vatanına hizmet etmeyi öncelikle hedeflemiş insanlara vermek gereklidir.

Eğer vatandaş zengin olursa devlet de zengin olur. Bu nedenle hala en büyük işveren olan devletin bu dönmelerin yağma ve talanına son vererek özel sektörün önünü açması, girişimci vatandaşlarımıza karşı yürütülen bürokratik engelleri kaldırması en önemli icraat olacaktır, vesselam…