12. İstanbul’da grup grup gelen ulemanın suallerini cevaplandırıyordu. Genç yaşında böyle bilâ istisna bütün suallere cevap vermesi ve gayet mukni ve beliğ ifade ve harika hal ve tavırlarıyla, ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevk ediyordu. Ve “Bediüzzaman” ünvanına bihakkın lâyık görüyorlar ve bu fevkalâde zâtı, bir “nâdire-i hilkat” olarak tavsif ediyorlardı.Hattâ bu zamanlarda MısırCâmiü’l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi İstanbul’a bir seyahat için geldiğinde,  İstanbul’da bulunan Bediüzzaman Said Nursî’yi ilzam edemeyen İstanbululeması, Şeyh Bahît’ten bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahîd de bu teklifi kabul ederek bir münazarazemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya Camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahît Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bediüzzaman’a hitaben”Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?” der. Şeyh Bahît Efendinin bu sualden maksadı, Bediüzzaman’dan şüphe duymadığı ilmini ve zekâsını tecrübe etmek değil, belki, geleceğe ait fikirlerini öğrenmekti. Cevabında “Avrupa bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir; o da onu doğuracak.” Demişti. Bu cevaba karşı Şeyh Bahît, “Bu gençle münazara edilmez. Ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır”demiştir.
13. Bediüzzaman’ın İstanbul’da hayatı, siyaset yoluyla İslâmiyet’e hizmet etmek şeklindedir. Siyasî hayata karışması, İslâmiyet’e hizmet aşkının bir neticesi idi. Daima hürriyet taraftarı idi. Gördüğü haksızlıklardan dolayı yöneticilere “Siz dini incittiniz, Gayretullaha dokundunuz, şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahim olacaktır” diye muhalefet etmekten çekinmezdi.
14. Hürriyetten sonra arkadaşlarıyla beraber İttihad-ı Muhammedî (a.s.m.) Cemiyetini kurmuş cemiyet pek kısa bir zamanda inkişafa başlamıştır. Hattâ Bediüzzaman’ın bir makalesiyle Adapazarı ve İzmit havalisinde elli bin kişi cemiyete dâhil olmuştu.
15. Hürriyeti yanlış göstermemek ve meşrutiyeti meşrutiyet-i meşrûa olarak kabul etmek lâzım geldiğini ileri sürerek bu hususta dinî gazetelerde makaleler neşrediyor etmişti. Bu makale ve hitabeleri, emsalsiz denecek kadar beliğ ve ikna edici idi. Ehl-i ilim ve ehl-i siyaset, Said Nursî’nin bu yazılarından ve derslerinden çok istifade etmiş milli uyanış için gerekli adımları atmıştı.
16. Bediüzzaman Said Nursî’nin Meşrutiyetin ilanının üçüncü gününde söylediği ve sonra Selânik’te Hürriyet Meydanında tekrar ettiği ve o zamanın gazetelerinin neşrettikleri nutku emsalsizdir. “Hürriyete hitâp” başlığı ile “Ey vatan evladı! Hürriyeti kötü düşünmeyin ve yanlış kullanmayın” diyerek özgürlüğün elimizden kaçmamasını istemiştir. Hürriyeti de Kuran hükümlerine, şeriatın adabına uymakla mümkün olacağını ifade etmiş güzel ahlak sayesinde gelişip güçleneceğini söylemiştir.
17. İstanbul Hahambaşısı Yahudi Karasso ile Bediüzzaman arasında Selânik’te cereyan eden bir konuşma sırasında, Karasso konuşmayı yarıda bırakarak dışarıya fırlamış ve arkadaşlarına, “Eğer yanında biraz daha kalsaydım, az kalsın beni de Müslüman edecekti” diyerek mağlûbiyetini hayret ve telâşla izhar etmiştir. Karasso ki, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için sinsi ve tertipli bir şekilde çalışan gizli bir teşkilâta mensup olup, ortada fevkalâde bir rol oynuyordu. Karasso’nun Bediüzzaman’ı ziyaret etmekten maksadı, onu kendi fikrine çevirmek ve meş’um gayesine âlet etmek idi. 
18. 31 Mart Hadisesi meydana gelir. Şeriat isteyen ve o hadisede ismi karışan on beş kadar hoca idam edilir. Bediüzzaman, onlar mahkeme binasının bahçesinde asılı durdukları ve kendisi de pencereden onları gördüğü bir halde muhakeme olunur. Mahkeme reisi Hurşid Paşa sorar: “Sen de şeriat istemişsin?” Bediüzzaman cevap verir: “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Ziraşeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakatihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!”
                  Devamı kısmetse yarına