Bugün için genç okuyucular “bunda ne var ki” diyebilir. Fakat 12 Eylül faşist rejimi zamanında böyle konuşup hareket etmek her babayiğidin harcı değildi. İnsanlara hapiste sürüm sürüm süründürürlerdi. Her ne ise doğruluğun önemine dair bir İslam aliminin sözlerine kulak verelim bakın neler söylemiş:
Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm’ıa’lâ-yıilliyyîne (en yüksek seviyeye) çıkaran sıdktır ve doğruluktur.
Sahabeler ise sıdk ve doğruluk için, can ve mal ve peder ve validelerini ve kavim ve kabîlelerini feda edip, sıdk ve hak için fedai olmuşlardır.
Sual- Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir? Cevap- doğruluk. Sual- Daha? Cevap- Yalan söylememek. Sual- Sonra? Cevap- Sıdk, sadakat, ihlas, sebat, tesanüddür.
Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan (diğer dinlerin müntesiplerinden) fevcfevc (grup grup) İslam’a dâhil olacaklardır.
Hayat-ı içtimaiyemizin (toplum hayatımızın) esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz. Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir…. Küfür, bütün enva’ıylakizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur.
Necat (kurtuluş) yalnız sıdkla, doğrulukla olur. “Urvet-ül vüska” (çok sağlam kulp) sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur. Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiştir. (ortadan kaldırmıştır)
Evet, her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse sükût etmek..yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yok. Çünki hâlis olmazsa sû’-i tesir eder; hak, haksızlıkta sarf olur.
Hâlbuki o zamandan sonra (asr-ı saadetten sonra), gitgide ve gele gele sıdk ve kizb (doğruluk ve yalan) ortasındaki mesafe azala azala, omuz-omuza geldi. Bir dükkânda, ikisi beraber satılmağa başladığı gibi, ahlâk-ı içtimaiye bozuldu. Propaganda-i siyaset, yalana fazla revaç verdi. Yalanın müdhiş çirkinliği gizlenip, doğruluğun parlak güzelliği görünmemeye başladığı zamanda, kimin haddi var ki, sahabenin adalet ve sıdk ve ulviyet ve hakkaniyet hususundaki kuvvetlerine, metanetlerine, takvalarına yetişebilsin veya derecelerinden geçsin.
Yol ikidir: Ya sükût etmektir. Çünki söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır. Çünki İslamiyet’in esası, sıdktır. İmanın hâssası, (özelliği, göstergesi) sıdktır. Bütün kemalâtaîsal edici, sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâm’ın nizamı, sıdktır. Nev’-i beşeri kâ’be-i kemalâtaîsal eden, sıdktır. Ashab-ı Kiram’ı bütün insanlara tefevvuk ettiren (üstün kılan) sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâm’ımeratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.