Sabah ezanı ile uyanmamız gerekli annem öyle der, namazdan sonra sakın olaki uyumayın. Hep bir telaş içinde, börekler piştimi, sofrada eksik var mı, herkes nerde yoksa uyuyorlar mı. Hele bir uyuyan olsun hali harap. Çikolatalar, şekerler hazır mı, kolonya kıpırdamasın yerinden yoksa bulamam korkusu. Meğer ne güzelmiş o şenlik, o panik hali. Boylu boyunca hazırlanan kahvaltı sofrası ve kahvaltıya yetişmesi gereken kavurma. Bayram namazından sonra sofraya oturmadan bayramlaşmalarımız, babamın elini cebine sokup hepimize harçlık dağıtması. Damatlara daha az bize daha çok verip, arkasından da ne yapalım sizi de unutmuyorum diyerek şakayla gülümsemesi. Sofrada kahkahalar devam ederken, herkesin gizli gizli paralarını sayması ne güzeldi. Torunlarını başucuna oturtup. Kurban olayım size diye yüksek sesle haykırması. Bizi de kıskandırırdı kıskandırmasına da ama sesimizi çıkartmaz öylece izlerdik onları. Onsuz bayram çok zor ama alışacağız, içimiz hep buruk olsada alışacağız. Allahın merhameti ve bereketi üzerine olsun. Ağız tadı demek buymuş meğer. Birinin yokluğu ağzının tadını kaçırıyormuş, herkes gözyaşlarını saklayıp içine akıtıyormuş. Bu gün de anıları hatırlayıp gülmek varmış işte. Şimdi gözlerimi kapattım ve tekrar o günleri yaşıyorum aynı heyecanla. Her bayram en güzel kıyafetleri alırdı annemle babam öncelik hep biz çocukları içindi. Ben en çok pembeyi severdim. Kırmızı ayakkabılar, şoset dantelli çoraplar olmazsa olmazımızdı. Annem ellerimize kınalar yakardı, bayram da yakılan kına çok sevap, cennet işte böyle kokarmış derdi. Geniş bir bahçe vardı sokağımızda Bütün akrabaların, dostların toplandığı. Hep orda kesilirdi kurbanlarımız. Biz çocuklardan da hiç saklanmazdı. Koca danaların kaçtığına çok şahit olmuşuzdur. Bir kaç kişinin beraberce o hayvancıkların gözlerini bağlayıp Allahuekber Allahuekber diyerek kestiklerini görmüştür bu gözlerimiz. Gözümüzü kırpmadan öylece seyrederdik. Alnımızın ortasına kan lekesi sürülmeden de olay yerinden hiç ayrılmazdık. Ne garip çocuklarmışız, korkusuz ve cesur. Annem de dili döndüğünce Hz İsmail’in kurban edilişini anlatırdı. Merakla dinlerdik de sebebini bir türlü anlayamazdık çocuk aklı işte. Kurbanlar kesilir hanımlar ocak başına geçerdi. Biz çocuklar da sabırsızlıkla harçlıklarımızı almayı beklerdik. Paralarımızı sayıp lunaparka gideceğiz. Sonra komşuları teker teker ziyaret edip şekerleri dolduracağız ceplerimize. Yıllarca bu gelenekler hiç değişmedi taa ki biz büyüyünceye kadar. Hayat çocuklukta güzelmiş. Ne dert ne tasa. Eksiklerimizin olduğu bayramlar yaşıyoruz şimdilerde. İlk ziyaretimizin yeri belli, hiç değişmeden bizler de gidene kadar duracak olduğu yerde. Bereket ki bayramlara kıymet verenlerdeniz. Tatile dönüştürmeyip büyüklerimizi sevindirenlerdeniz elhamdülillah. Unutmayalım ki bayramlar, asla tatil ve eğlence gibi ferdi mutluluk günleri değildir. İnsan tek başına, bayram yapamaz. Yani tek başına bir bayram namazı, tek başına bayramlaşma tasavvur olunamayacağı gibi, sırf kendi şahsının veya kendi ailenin mutluluğuna ait bir bayram da düşünülemez. Bayramlar, sıla-i rahimde bulunmak, geçmişlerimizi hayırlarla yâd edip ruhlarını şâd etmek, iman kardeşliğini cemiyet planında yaşatmak gibi bütün toplumu kucaklayıcı ibadet günleridir. Feyzinden bereketinden faydalanalım inşallah. Elbetteki ben bayramlarımızın bize verdiği şenlik havasını coşkusunu, çocukluğumuzdaki yaşattığı unutulmaz anılarını anımsatıyorum. Ama bizlere, ibadetlerimizin yerine getirilmesi için büyük bir fırsat olduğunun da farkındayım. Bayramınız mübarek ola günahlarımız aff ola. Büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öperim. Mutlu, feyzli nice bayramlarımız olsun...