CHP Genel Başkanının şu sorusu ile karşılaşır: “Söyleyin bakalım, bugün mebus arkadaşlarla neler konuştunuz? Hani şu beni tevkif edeceğiniz vesaire hakkında…” Bunun üzerine Celalettin konuşulanları detayları ile aktarır. Bunun üzerine Cumhurbaşkanından şu cevabı alır: “Ordunun bir teğmeni kadar olgunlaşılmamış olunmasının hayretleri içerisindeyim. Elbette Ordu, şahısların peşlerinde olacak kadar küçülemez. Ne Bahriye Rauf ve ne de Kara ordumuz Mustafa Kemal değildir ve hiçbir zaman da olmamalıdır, asla olmamalıdır, beyler” diyerek Mülazım Orhan’ı tebrik eder ve diğer gemi zabitleri ile de tanışmak istediğini söyler. Gemi gezisinden sonra anı defterine “Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devletinin, Donanması da mühim ve büyük olmalıdır” der ve gemiden ayrılır. Her ne kadar donanmanın önemi söylenip yazılmış olsa da CHP’nin tek parti iktidarı bunu gerçekleştirme yoluna gitmez. Özellikle Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın engellemeleri sonucunda donanmamız çok güç kaybeder. Hatta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, elimizde bulunan Yavuz zırhlısını dahi savaşa hazır hale getirmekte zorlanmıştır. İşte Orhan’ın kitabı; bunun gibi denizcilik tarihimizin üstü kapatılmış birçok olayını yazarın bizzat kendi ağzından ortaya çıkarmaktadır. Kitapta resmi tarihin görmezden geldiği ve izah edemediği birçok konu ayrıca ele alınmıştır. Kısmet olursa ileride bu konuları ele alıp inceleme fırsatını buluruz. Elbette Orhan’ın başına gelen sıkıntılı hallerden de bahsetmek mümkün olur. Son olarak o yıllarda Bahriye’de yaşanan önemli bir olaya yer verelim. Yavuz-Havuz davaları sonucunda Bahriye Vekilliği, 2 Aralık 1927 tarihinde ortadan kaldırılmıştır. Yetmedi Donanmamız iyice atıl bir vaziyete getirilmiş başta Adalar Denizindeki 12 Ada ve Akdeniz’deki Kıbrıs olmak üzere yüzyıllarca vatan toprağı olarak kalmış adalarımız elimizden tamamen çıkmıştır. Günümüzde uçak gemisi üreten bir ülke haline geldik. Ülke menfaatlerimizin korunması için güçlü bir donanmamızın bulunmasının önemi çok daha anlaşılır oldu. Ayrıca dünyanın en modern denizaltı ve savaş gemilerini üreten tersanelere sahip olduğumuz gibi bunları dost ve müttefik ülkelere satabilecek kadar modern bir teknolojiyi üretir hale gelmiş durumdayız. Bununla birlikte hürriyetler ve din ve vicdan özgürlüğü konusunda hala çok geri kalmış durumdayız. Celalettin Orhan’dan tam 98 yıl sonra dahi özgürlükçü, sivil ve modern devleti meydana getiremedik. Hala faşist darbeci cuntaların dayattığı anayasa ile idare ediliyoruz. Çünkü reddedildiğinde çok daha acı sonuçlar altında kalınacağı için halkımız dünyanın hiçbir medeni ülkesinde bulunmayan faşist maddelerle dolu bu anayasayı kabul etmek zorunda kalmıştır. Celalettin Orhan gibi cesur ve Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmayan vatan evlatlarına çok ihtiyacımız vardır. Bu kahraman Türk Milletine yakışır yiğit evlatları ise namuslu ve göğsü iman dolu Anadolu kadınları bir gün mutlaka yetiştirecektir inşallah, vesselam…