15 Temmuz 2016 darbesi hiç olmamış gibi yine aynı nakarat söylenir oldu. “Atatürk ilke ve devrimleri hürriyetin özgürlüğün temelidir” Bu yalan, devamlı surette konuşulup tartışılıyor. Hâlbuki durum tam tersi olup hürriyet ve özgürlüğün önündeki en önemli engel M. Kamal’ın adını verdiği ideoloji olan Kemalizm’dir.
Tarih, bu iddiamızı destekleyen yüzlerce delille doludur. Sadece birkaç tanesini ifade etmek yeterli olacaktır. Bu konuda akademik çalışmaların yapılma zamanı gelmiş de geçmektedir. Hiçbir ideolojiye bağlı kalmaksızın bilimin namusunu koruyarak yapılacak çalışmalara mehaz olması açısından bu yazının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
M. Kamal’ın fikirlerinin olgunlaştığı ve yeşerdiği yer; Selanik toplumudur. Halkının büyükçe bir kısmının Yahudi olduğu Osmanlı kenti Selanik’te “dönme” adı verilen Sabetaycı aileler de hatırı sayılır bir kitleyi oluşturuyordu. Zaten “masonik” yani gizli ve sinsi yapılar daima bu şekilde bir toplum yapısı olan bölgelerde güçlenip palazlanırlar.
Nitekim M. Kamal’de Selanik halkının bu toplumsal yapısından etkilenmiş daima Halife olan Padişah’a isyan duygusu taşımıştı. Daha öğrencilik yıllarında II: Abdülhamit’e karşı isyan etmekle suçlanarak cezalara çarptırılmıştı. Fakat sınıf arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy’un) paşa babası sayesinde büyük cezalardan kurtulmuş hatta Kurmay subay olmayı dahi başarmıştı. 
Bu noktada Selanik toplumunun kendini gizlemede ve yöneticilere karşı şirin göstermede gelmiş olduğu seviye ve beceri onu bu vartadan kurtaran sebepler arasındadır.
M. Kamal, subay hemde erkan-ı harp zabiti olmasına rağmen isyankar tavrından vazgeçmemişti. Nitekim Suriye’de görev yaptığı esnada çeşitli yasa dışı derneklere girmiş bir söylentiye göre bizzat kuruculuğunu üstlenmişti. En sonunda bulunduğu birlikten firar ederek Makedonya’ya geri dönmüştü. 
Bunu neyle becermiş ve ordudan atılmadan görevine nasıl devam etmiş bu bir muammadır. Fakat bilinen ve gün yüzüne çıkan bilgilerden devamlı surette mason teşkilatları tarafından korunup kollandığı aşikardır. Diğer taraftan Osmanlı Devletinin darbe yılları ve İttihatçılar ile Hürriyetçilerin devamlı surette iktidarı birbirinden gasp ettikleri karışık bir dönemden bahsettiğimize göre; böylesine büyük bir suç yani ordudan firar ederek göreve devam etmek demek ki o tarihlerde mümkün olabilmektedir.
Balkan Savaşları ve Trablusgarp Savaşları esnasında M. Kamal’den pek söz edilmez. Çünkü sonucunda başarısızlık olduğu için bu konuda yazı yazma gereği dahi duyulmamış M. Kamal’in bir erkan-ı harp subayı olarak bu savaşlar esnasında nasıl bir rol üstlendiği araştırılmamıştır. Sadece Balkan Savaşı esnasında başarısız Tekirdağ çıkarmasından kısaca bahsedilir ve M. Kamal’in acele etmesinden dolayı başarısızlıkla sonuçlandığı ve büyük bir zayiat verildiği ifade edilmiştir. 
31 Mart isyanını bastırmakla görevlendirilen Hareket Ordusunda görev alan M. Kamal, İttihatçı subaylarla anlaşamayarak ayrı bir hizip ve cunta içine girmiştir. Nitekim Enver Paşa askeri yönetimin başına geçince farklı cuntadan olduğu için M. Kamal’a gün yüzü göstermemiştir.