Ötelerden beridir süregelen bir bilgi yığını düşünün. Öyle bir bilgi birikimi ki; ilk insandan haber getirir. Yaratıcının emirlerini yüzyıllar boyunca öteki asra taşır. Diğer alemlerden haber barındırır içerisinde. Başka gezegenlerin varlığına dair bilgileri vermekle birlikte nasıl bir düzen, iltizam, nizam, ekosistem üzerinde durmadan çalıştıkları hakkında kapsamlı bir öğretici bilgiler vermektedir.

Bu denli işleyişinde içerisinde kendimizi bulmak akıl kari iş değildir. Hele ki anlamak, devasa sistemden küçük bir parça olduğumuzu düşünmek, anladığımızı kavramak zaman alır.

Bunca ilim boşuna mıdır?

Elbette hayır!

Her işin her varlığın ver oluşun bir karşılığı var. En küçük canlıdan en büyük varlığa kadar ki tüm alem bir amaçla yaşamakta, ömürlerini bu amaçla harcamaktadır. Sebep ve neden ilişkisinden sonuç düşündüğümüzde her şeyin tesbih içerisinde olduğunu görmek muhakkaktır. Takdire şayan durumun göz önünde bulundurduğumuzda yanlış yola sapmak ne mümkün.

Bir insanın kendini tatmin etmesi için bihaber olması gerekir bunca deveranın içinde. Habersiz olmak şöyle yana dursun, bir insana verilen ömür içerisinde öğrenmemek ifade edilesi güç bir durumdur. Öğrenilmiş cahilliktir bunun adı. Ne kötüdür. Ömrünün üçte birini eğitim ve öğrenimle geçiren insanoğlunun hak kelamına dair bir şeylerin öğrenilmemesi ne acı.

Duruşu olmalı bir insanın. Duruşu! Hak dediği dava üzerinde dosdoğru yol üzerine sabit halde ilerlemeli. Şeytanın hilelerine aldanmamalı. Şeytan misali insanlara uyup batıl yola revan olmamalı.

Dürüst olmalı en nihayetinde. Yaptığı her işte samimi olmalı. Vakur bir duruşla sergilemeli kendini. Her işini tevekkülle yapmalı sonucunu sabırla beklemelidir. Onurlu olmalı insan. Müslüman kimliğine bürünmüş olmanın arkasından gelen vakur duruşuyla onur sahibi olmalı.

Zaman öyle bir zaman ki an oldubittiye gidiyor her anımız. Biranda oluyor her şey. Anı yakalamak öylesine zorlaştı ki hayatımızın bir kısmı geçmişte yaptığımız hataları düşünmekle geçiyor.

Su gibi akıp geçiyor tabirinin vücut bulmuş halinin bir parçasıyız şimdi. Dalından kuruyup kopmuş bir yaprak misali savruluyoruz rüzgarın estiği yöne doğru. Hal böyle olunca dosdoğru çizgi üzerinde durup yürümek bir yana dursun batıl yolda koşarak ilerlemekteyiz.

Batıl ortamlarda peyda göstermiş her yol şeytanın yolu olmuştur. Mücadele içerisinde olup hak yoluna yönelmekte cesaret gerektirir. Abdülkadir Geylani hazretleri (ks) bu yolu şöyle özetleyip dile gitmiştir; Bizim yolumuz dikenlidir, ayağını seven gelmesin!