İşte can yakıcı bu soruların cevabı da aynı birinci sorudaki cevapta gizlidir. Değişen sadece İngiltere yerine ABD olmuştur. Ordumuzun içine sızmış Sabetaycı komutanlar, vatanlarına hıyanet ederek geri çekilme emri vermişlerdi.  Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci Ordular, bu beceriksiz ve kifayetsiz komutanlar yüzünden bütün cephane ve teçhizatları ile birlikte düşmana teslim edilmişti.
Bu dehşetli bozgunun bilinmemesinin sebebi; sonradan kahraman ilan edilen bu dirayetsiz ve beceriksiz paşaların cepheyi terk edip kaçmalarıdır. Başsız kalan ordu ne yapacağını şaşırmış teslim olmak zorunda kalmıştı. 
Daha sonra adam kıtlığından dolayı kolayca iktidarı ele geçirerek gerçekleri ters yüz eden bu askerler nedense bu bozgundan hiç bahsetmezler. Fakat Batılı ülkeler bize tattırdıkları bu dehşetli yenilgiyi “Armaggedon Savaşı” adı altında çok iyi bilmektedir. O halde Nablus savaşı ve faciasını bizde bilelim. Öncelikle bu savaşın komutanları kimlerdir?
Savaşın komutanları “Yıldırım Ordular Komutanlığı” adı altında yer almaktadırlar. Başlarına Mareşal Liman Von Sanders atanmıştır. Emrindeki 8. 7. ve 4. Orduların komutanlığına da sırasıyla General Cevat (Çobanlı), General Mustafa (Kamâl) ve General Cemal (Mersinli) vardır. 
M. Kamâl; 7. Ordu Komutanlığına ikinci kez atanmıştı. Kudüs’ün düşmesinde komutan olan General Fevzi’nin yerine 7 Ağustos 1918’de tekrar 7. Ordu’ya Komutan yapılmıştı. Emrinde Albay İsmet’in komuta ettiği 3. Kolordu (1. ve 11. Tümenler), General Ali Fuat (Cebesoy)’un 20. Kolordusu (26. ve 53. Tümenler) bulunmaktaydı. Mondros ateşkesine kadar bu komutanlar bu büyük bozgunda görev yapmış olsa da; kendilerini kahraman olarak belledik. Kimse suçu bunlara yüklemek istemiyordu ve halen de böyledir.
Evet, yenilgi ve başarısızlık komutanlara verilir. Başarı ve muzafferiyet ise milletin malıdır. Milletimizin onurunu kurtarmak adına bu kadar küçük bir ayırımı dahi yapmaktan aciz kaldık. Tepemize hiç de layık olmadıkları halde bu bozgunun gerçek sahipleri olan komutanları yerleştirdik. 
Çünkü bunların önemli bir kısmı Sabetaycı yani dönme adı verilen gizli Yahudilerdi. Komiteleri sayesinde; kendilerini temize çıkarmakta pek mahir olan bu insanlar, gerçek kahramanları ise aşağılayarak ortadan kaldırmayı başarmışlardır. Fakat gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır. Nasıl ki Kut-ül Amare zaferini aradan 100 yıl geçtikten sonra anlayabildik işte bu bozgunun sahiplerini de yine 100 yıl sonra anlayacağız…
“Yiğit düştüğü yerden kalkar” demiş atalarımız. İşte bizde 100 yıl önce yine aynı topraklarda yani bugünkü Filistin ve Suriye topraklarında yaşadığımız bu yenilginin öcünü aradan uzun seneler geçmiş olmasına rağmen ancak alabiliyoruz.
Aynı zamanda tarihin kırılma anının yaşandığı bu 2016-2018 yılları hiçbir zaman unutulmayacaktır. İslam’ın yeniden dirilişinin yaşandığı bu yıllar; kötü giden kaderimizin değiştiği yıllardır. Kesintisiz darbelerle kendi ordumuz; seçilmiş yöneticileri alaşağı etmiş ABD’nin emirleri doğrultusunda kendi ifadeleri ile milletimize “balans ayarı” çekmişlerdi. Fakat 15 Temmuz 2016’da başlayan şanlı halk direnişi, meyvelerini vermeye başlamıştır. Darbeci hainler ordumuzdan temizlenerek; zafer üstüne zafer kazanmamızın önü açılmıştır. 
Bu operasyonlar; çok farklı alanlarda bizi güçlendirecek, İslam’ın adı gibi barış, sulh, sükûnet yeniden tesis edilecektir. Nitekim şanlı ecdadımızın bu topraklarda 600 yıl boyunca barışı tesis etmesi gibi Türkiye, ecdadına yakışır şekilde dünyaya nizam ve huzur getirecektir. Bunun nasıl olacağını uzun uzadıya bu makalelerde görebilirsiniz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın, vesselam…