Bugüne kadar çok çeşitli bayraklı gemide çalıştım. Lakin bunların sahipleri hep Türk şirketleri ve yöneticileri de Türkiye vatandaşı idiler. Yabancı uyruklu denizcilerle çalışmış olsam da sayıları en fazla geminin yarısı kadar oluyordu. Fakat bu defa patronu ve çalışanlarının tamamı yabancı olan bir yabancı firmada çalışmak kısmet oldu. Gemide benden başka Türkçe bilen yoktu ve ister istemez konuşulan dili öğrenmeye çalışmak zorunda kaldım. Bu gemiye de kaptan olarak atandım. Önceki kaptan hastalanınca acilen gemiyi kaldırıp seferini tamamlamak için beni çağırdılar. Birgün içinde apar topar gemiye katılarak sefere devam ettim. Ben ve bir Bangladeşli gemiciden başka bütün çalışanlar Arap asıllı. Aşçımız da aynı şekilde Arap yemekleri yapıyor ve buna da alışmak durumunda kaldım.Daha önceki gemilerde olduğu gibi bu gemide de balıktan başka et yemiyorum. Sağ olsun aşçımız bol bol et ve tavuklu yemekler yapıyor. Kendime özel yemek yaptırmadığım için önceki yemekten kalanları muhafaza ettirip iki, hatta üç öğün şeklinde yiyerek vejetaryen alışkanlığımı devam ettiriyorum. Yemek dışında aynı Türk gemilerinde olduğu gibi benzer bir yaşam var. Denizcilik mesleği dünyanın neredeyse tamamında standartlaşmış durumda. Aynı evrak ve dokümanları kullanıyor, aynı emniyet tedbirlerini uyguluyorsunuz. Bu nedenle fazla bir güçlük çektiğimi söyleyemem. Farklı ülke ve değişik türden gemilerde çalışarak insanın kişisel ufkunu geliştirme imkânı doğuyor. Başka kültürdeki insanları daha yakından tanımış oluyorsunuz. Diliniz ve kültürünüz gelişmekle kalmıyor; yurt dışından birçok yerde yerleşik dostlarınız oluyor. İnsan yaşayarak yabancı bir denizcilik şirketindeki mesleki şartları daha iyi kavrayıp ülkemizle karşılaştırarak daha iyi bir mukayese yapma imkânı buluyor. Örneğin maaş politikalarının Türk denizcilik şirketlerine göre neredeyse aynı olduğunu görmüş oldum. Her ne kadar batı Avrupa firmaları daha yüksek ücret vermiş olsa da Arap denizcilerine göre benzer bir gelire sahip oluyorsunuz. Gemimizin benim için en iyi tarafı içinde mescidinin olması. Bundan daha güzel olanı ise namaz alışkanlığının son derece yüksek olmasıdır. Hatta gemide fazla olan bir GPS cihazını (Uydu konumlama sistemi) kıble istikametini bulma için ayırmışlar. Her nerede olursanız kıble yönünü hassas bir şekilde öğrenmiş oluyorsunuz. Ayrıca her gün seyir zabitinin hazırlamış olduğu namaz imsakiyesi de salonlara asılıyor. Böylece namaz vakitlerini kolaylıkla öğrenmiş oluyorsunuz. Daha önce gemimiz seyir halinde olduğu için her defasında hesaplama yapıyordum. Bu sefer gerek kalmamış oluyor. Türk gemilerinde çalışırken de sabah namazı vaktinde muhakkak vardiyadaki zabitin beni uyandırmasını istiyordum. Burada da durum değişmedi. Her ne kadar saatim olmuş olsa da farz namazlarda riya olmadığı için bu çok önemli ibadeti herkese göstermekten hiç rahatsızlık duymuyorum. Zira dinin direği namazdır ve her Allah’a inanan Müslümanın yerine getirmesi gereken en birinci ibadettir, vesselam…