Hollywood artistlerine taş çıkaracak kabiliyette bir insan yetiştirmişiz. Öyle ki ağlarken konuşabilecek kadar yetenekli bir insandır Fetullah Gülen. Her gün haşa Peygamber Efendimizle (asm) konuştuğunu söyleyebilecek kadar rahat bunu muhataplarına kabul ettirecek kadar ikna etme kabiliyeti vardır.
ABD elbette böylesine yetenekli insanları kaçırmaz. Derhal ilişkiye geçerek menfaatleri doğrultusunda kullanmaya çalışır. Nitekim kullanma ömrü sona eren Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmiş çok fazla umut bağladığı Feto’yuPensilvanya’daki sarayına almıştır. Çok kullanışlı bu zındığı; her türlü provakatif operasyon kullanabilmektedir. ABD’li olduğu için kolayca deşifre edilebilen CIA elemanları, FETÖ okullarında kolaylıkla çalışıyor gibi görünerek kendilerini gizleyebilmektedir. FETO sayesinde her türlü kirli işi yapabildikleri için böylesine kabiliyetli elemanını Türkiye’ye vermemesine şaşmamak gerekir tabii.
Burada Feto’nun çok rahatlıkla yapabildiği yalancılık üzerinde durmak gerekiyor. Elbette İslam ahlakına uygun olmayan türlü türlü fitne ve desiseyi kullanabilmektedir lakin yalancılıkta kimse eline su dökemez. Kizb yani yalan ise İslam’ın reddettiği çok çirkin bir harekettir. Bu konuda ayet ve hadislerde bu konu sık sık dile getirilerek Müslümanlar ikaz edilmiştir. “Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur” (Mealli Kuran – Maide süresi ayet 119)
Bir hadiste hazreti peygamber (asm): “Allah’a verdiğiniz sözde durun. Zira Allah sadıklarla beraberdir. Yalandan da uzak durun. Zira yalanla iman bir arada bulunmaz”, buyurmaktadır.
Bu konuda İslam alimleri de çok hassastır. Eserlerinde yalancılığın ne derece çirkin bir iş olduğunu ifade ederek doğruluğun önemine değinmişlerdir. Her ne suretle olursa olsun yalana cevaz verilmemiştir. Bu vesile ile askerlik hayatımdan bir hatırama yer vermek istiyorum.
1987 yılında daha teğmen rütbesinde iken beni Deniz Harp Okulu’na çağırdılar. Karşıma iki öğrenciyi dikerek şunları söylettiler: “Vehbi Kara, bize namaz kılmamız konusunda ve dini kitapları okumamız konusunda baskı yapıyordu” dediler. Sanki ayıp ve çok büyük bir günahmış gibi bir de bana sordular: Bu söyledikleri doğru mu?
Beni irtica soruşturmasında sorgulayan Alay komutanı pek keyifli idi. Zira bir ay önce çok başarılı fakat namaz kıldıkları gerekçesi ile son sınıfa gelmiş 6 öğrenciyi okuldan atmışlardı. Benim çok tedirgin olacağımı ve inkar edeceğimi düşünmüş olacaklar ki verdiğim cevap karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Dedim ki; “Yahu bu adamlar 18 yaşın üstünde delikanlı adamlar, böyle bir zamanda baskı yapılabilir mi? Fakat namaz kılmaları ve özellikle imanı kuvvetlendirdiği için Said Nursi’nin kitaplarını okumaları tavsiyesinde bulundum tabii”.
Bu söylediğim sözler ve iddiaların hepsi bir astsubay tarafından daktiloya alınmıştı. Nitekim soruşturma sonunda her sayfayı imzalamamı istediler. Baktım neredeyse herşey doğru yazılmış. Hepsine imzamı çaktım.