Birçok ünlü Batılı ve Rus şahsiyeti, Müslümanlığı çok güç şartlara rağmen tercih etmiştir. Fransız Komünist Partisi Başkanı Clement Torez ve Match dergisinde röportajı yayınlanan Kaptan Cousteau, Moris Bucaille ve Roger Graudy gibi önemli fikir adamları gazete ve dergilere çekinmeden pozlar ve demeçler veriyordu. Daha eskilerde ise Prens Bismarck, Goethe, Puşkin ve Thomas Carlyle gibi meşhur kişiler de İslamiyet’in üstünlüğüne dair sözler sarf etmişlerdi.

Bunların hepsi bir yana 2000’li yılların başında Müslüman olduğunu öğrendiğimiz Viaçeslav Polosin çok dikkat çekicidir. Televizyonlarda çok rahat bir biçimde İslamiyet’i anlatmakta ve Rusya’da Müslümanlığın yayılmasında önemli bir rol üstlenmektedir.

Şimdilerde Ali ismini alan Polosin konum itibarı ile Rusya’nın çok önemli bir yöneticisi idi. Yani; Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanı ne ise Polosin’de aynısıydı. Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi, Zagorsk Dini Mektebi ve Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademi mezunu olan Polosin, Rusya Ortodoks Patrikliğinin Kamu Dernekleri ve Dini Örgütleri İlişkiler Komitesi Başkanlığı, Yüksek Sovyet Vicdan Özgürlüğü Komitesi Başkanlığı, Rusya Temsilciler Meclisi Duma Milletvekili ve Başpiskopos görevleri vardı. Fakat nedense Polosin’i Türkiye’de doğru dürüst kimse tanımıyordu…

İslam’ı seçmesi sonrası kaleme aldığı "Allah’a Uzanan Gerçek Yol" adlı eserinde Rusya’nın ve bütün Avrasya’nın geçmiş ve geleceğini İslamî bakış açısıyla birleşmede gördüğünü ifade eden Polosin: 

"Kamuoyu huzurunda şahitlik ederim ki ben kitabî dinlerin Hazreti İbrahim'den başlamak üzere tüm peygamberlerinin yüce geleneği olan hakiki imanın takipçisi olarak, tek doğru dine şahitlik ettim ve Ortodoks Kilisesi'nin ne papazı ne de müridiyim. Sosyal hayatımı da inançlarım doğrultusunda şekillendirmeye karar verdim” diyerek açıkça
Müslüman olduğunu deklere etmiştir.

Polosin, 1983–85’li yıllarda Orta Asya’ya dinî hizmet amacıyla gönderilmiş ve ilk defa orada Müslümanlarla ve İslam’la tanışmıştı. 1988-1990’lu yıllarda ateizm tam anlamıyla demode olmuştu. Pravoslav (Rusca’da Hristiyan demek) kilisesinde yine de ilmî değil, maddi gelir elde edilen ayinler düzenlemekte ve şöyle demekteydi: 

“Ben kendimi artık Allah’ın askeri değil; yalnızca ayin ve efsunlar düzenleyen resmi biri addediyordum. Bunun üzerine 1991 yılında Pravoslav hizmetinden ve kilisedeki vazifeden ayrıldım. Kilise ayinlerine yönelik inancımı oluşturacak açıklamalar arayıp bulmak için, eski Hıristiyan kaynakları, kilise, ibadet ve Dinler tarihini derinden öğrenmeye koyuldum. Din ve öncelikle kaynaklarını derinlemesine öğrendikten sonra bende Roma-Bizans ibadetlerinin doğruluğuna yönelik çok ciddi şüpheler oluştu.

Putperestlikten gelme ayinler haddinden fazlaydı... 1995 Tarihinde kesin olarak anladım ki, bundan sonra -hatta kilise vazifesi dışında bile- Hıristiyan ibadetlerinde katılamam. Çünkü Sminariya’da öğretilen, tanrının oğlu-insan öğretisi hala basit ve makul olan “tevhid” ilkesini anlamama engel oluyordu. O sırada ben hakikî İslam inancını bilmiyordum. Kuran’ın Kraçkovski tarafından tercümesi ise İlahi Kitabın anlaşılmasında bana akıcılık kazandırdı. O zaman İman Valriya Porohovanın tercümesinden mukaddes Kuran’ı okudum. Kuran’ın tefsiriyle, İsa Peygamber (a.s.m.) hakkındaki açıklamalarıyla ve İslam ilmihaliyle tanıştım. İslam’ı kabul etme hususunda hiç bir şek-şüphem kalmadı. Kudretli ve Merhametli Allah imanımı güçlendirdi, sabit kıldı ve kendi hayat arkadaşımla birlikte hak yol olan “tevhide” döndüğümüzü açıkladık. Her insan Dünya’ya geldiğinde Allah’ın kulu gibi doğar. Ancak terbiye sonrası Yahudi, Hıristiyan, ya da putperest olur. Bense İslam’a, hak yoluna bu şekilde katıldım” demiştir.