Kadınları korumak amacı ile kurulmuş olan sivil toplum örgütleri ise feminist sapıkların cirit attığı kuruluşlar haline gelmiştir. Varsa yoksa, kapitalist güçlerin çıkarlarına hizmet etmek için türlü türlü propagandalar yapmakta bir an dahi geri durmamaktadır. Devletten aldıkları milyarlarca teşvik parasını bu sapkın ve ahlaksız işlerde kullanmaktan çekinmemektedirler. 

Bu iğrenç faaliyetleri önleyebilmek için yıllarca uğraştım. Yüzlerce makale yazıp neşrettim. İstanbul Üniversitesinde birlikte görev yaptığım akademisyenlere durumun vehametini anlatmaya çalıştım. Ne yazık ki Siyonist güçlerin ve devlet gücünün sözünden zerre kadar geri adım atmayan üniversite yöneticileri ile karşılaştım. Batıda yayınlanan bir makaleyi peşin olarak "doğrudur" ön yargısı ile kabul eden bu bilim adamı görüntüsündeki akademisyenlere söyleyecek daha çok fazla sözüm var. Lakin şimdilik onları bir kenara bırakıp halkın değerleri ile alay eden ve milletimizi küçük gören siyasetçi güruhuna bir kaç söz söylemek gerekiyor.

Yapmış olduğum çalışmaları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık bünyesinde kurulmuş olan CİMER ve BİMER gibi kurumlara şikayet ettim. Evlere şenlik cevaplar aldım. Mesela bir cevapta "Kültür Bakanlığının bütçesinde kitabınıza ayıracak bütçe bulunmamaktadır" gibi abuk sabuk cevaplar verildi. Halbuki ben kitabımın basılması gibi bir talepten asla söz etmemiştim. Amacım yapmış olduğum tercüme ve makale çalışmalarından yararlanılması ve bu konuda seminer benzeri faaliyetlerle, beyin fırtınaları estirmekti. Bundan 20 yıl önce yayınlanmış kitapları ABD'den getirerek tercüme etmiş kamuoyunun bilgisine sunmak istemiştim. Ne yazık ki kasıtlı olarak başka noktalara çekildi. bu kurumları amaçları dışında kullandıran yöneticilerin kulakları çınlasın...

ABD'li Demokrat Senatörü ve aynı zamanda akademisyen olan Elisabeth Warren'ın "İki Gelir Tuzağı" isimli kitabını ve yine ABD'li akademisyen Suzanne Venker'in aynı isimli kitabını tercüme etmeye muvaffak olmuştum. Zira bu iki araştırmacı kapitalist güçlerin kadınları, nasıl kendi iğrenç emellerine alet ettiklerini görmüşlerdi. Kadınları annelikten alıkoyarak çalışma hayatının sefil yaşantısına sokmak için kurulan tuzakları bir bir deşifre ediyorlardı. Binlerce aile ile görüşme yapıp ekonomik verilerle harmanlayarak ortaya aksini söylemenin neredeyse imkansız olduğunu gösteren sonuçlar çıkarmışlardı.

Kısaca şöyle diyorlardı: 1970'li yıllarda ailede bir tek baba çalışırken ailenin gelirleri yeterli idi. Çünkü anneler aile bütçesine olağanüstü bir katkı sağlıyorlardı. Fakat 1990'lı yıllardan itibaren kadınların sıklıkla iş hayatına girmeleri ailenin toplam gelirini arttırsa bile giderlerini çok aşırı derecede arttırdığından dolayı geçim sıkıntısının başladığını, ifade ediyorlardı. Gerçektende kreş masrafları başta olmak üzere kadınların iş hayatına girerek tüketimi çok fazla arttırmaları ailenin gelir-gider dengesini bozmuştu. Fakat asıl sorun ana okullarında yetişen çocukların anne şefkat ve merhametinden yoksun oldukları için şiddete meyilli olmaları ve sosyal sorunların artmasına sebep olmaları idi.

Bu konuda ampirik çalışmalar ve istatistiki rakamlar çok düşündürücü idi. Ne yapıp edip yaptıkları çalışmaları kitap haline getirdiler ve sempozyumlarda dile getirerek farkındalık meydana getirmeye çalıştılar. Bu kitaplar aradan yayından sonra 20 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen hala insanlarımızın bilgisi dışındadır. benim çalışmalarıma ise kulak tıkanmaktadır. Bu nedenle bazı ağır sözler hak edenler için kullanılmıştır.

İktisat doktoru olarak yazı yazdığım gazete ve internet sitelerinde bu iki Amerikalı hanımın çalışmalarını ifade etmeye çalıştım. Yetmedi aile ile alakalı olan dinimizin emir ve yasaklarını dile getirerek kamuoyu meydana getirmeye çalıştım. İki cihanın serveri Şanlı Peygamberimizin (asm); "Cennet anaların ayakları altındadır" hadisini tekrarlayarak, kadına yakışan en güzel işin annelik olduğunu anlatmaya çalıştım.

Evet, annelik gerçekten güç bir iştir. Belki de yapılan işler içinde en zor olanlarından bir tanesidir. Düşünebiliyor musunuz; her türlü emek ve çalışma karşılıksız olarak yapılmaktadır. Bu konuda yani anneliğin ne derece kutsal ve onurlu bir iş olduğunu anlatmak için kitaplar yazılsa azdır.

Gece uykusuz kalmalardan tutun da evin hizmetçisi gibi ailenin her türlü ihtiyacını karşılayan anneler, acımasızca eleştirilmekten de kurtulamamışlardır. medyada yapılan aşağılayıcı yazı ve konuşmalar, sinema filmlerindeki iğrenç sahneler, çocuk doğurma konusundaki yalanlar, herkesin gözü önündedir. Adeta kadınları yuvalarından çıkarıp sermaye sahiplerin aracı haline getirmeye yeminli milyonlarca gafil insan; hala çalışmalarına devam etmektedirler. Bu azgın güruhla mücadele etmesi gereken devlet görevlileri ise koltuklarına gömülüp keyif çatmaktadırlar...

Hükümet ve Cumhurbaşkanı herkesi dinliyor ve sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor. Bir de benim gibi "kadınları kapitalist sömürünün egemenliğinden kurtarmaya çalışan" akademisyen ve yazarları dinlemelidir. Siyonistlerin, kadınlar hakkında yaptıkları propagandaları papağan gibi anlatmaktan çekinmeyen Aile Bakanı ve yardımcıları, bir de benim gibi insanların sözlerine kulak vermelidir.

Müslüman milletime de şunu söyleyeyim. Kadınları çalışma hayatına girmeye zorlamak ve eve para getirsin diye çalıştırmak kadar ayıp olamaz. Kadın isterse çalışabilir fakat bir erkeğin karısına "çocuk doğurmayı bırak, git çalış, eve para getir" demesi çok üzüntü vericidir. İslamın insana kazandırdığı şeref ve onurdan mahrum kalındığının ispatıdır, vesselam...