İnsanlık âleminin dörtte birinin bu nurdan nasiplendiğini müşahede ederek seviniyor diğer insanların da bu nurdan nasiplenmesi için dua ediyor ve yolculuğumuza devam ediyoruz. 

İnsanlık âleminin merkezine doğru yol alırken merkezinde “rızık” olduğunu görüyoruz. Bütün insanlar rızık peşinde koşuyor hayatlarını buna göre tanzim ediyorlar. Nefes aldıkları havadan ta içtikleri suya, almış oldukları gıdalardan tutun ta oturmuş olduğu evlere kadar her iş rızık etrafında dönüyor. 

Rızık denilen ve insanların ihtiyaç duyduğu şeylerin sadece madde ile sınırlı olmadığını görüyoruz. İnsanlar, sevgi, şefkat, merhamet, yardımlaşma ve daha birçok duyguya sahip. Bunlarında beslenmesi doyurulması gerekiyor. Latifeleri dahi rızka ihtiyaç gösteriyor. Ve hepsinin Rezzak olan Allah tarafından gönderildiğini müşahede ediyoruz.

Rızık sayesinde sosyal bilimler fen bilimleri ortaya çıkmış. Matematikten felsefeye, fizikten hukuk bilimine kadar her şey rızkın dağıtılması ile alakalı bir şekilde cereyan ediyor. İnsanlar kışın ihtiyaç duydukları gıdaları saklamak için depolar kurmuş işyerleri açmış. Bakıyorsunuz bunları düzgün ve yerli yerinde muhafaza etmek için matematik kuralları ile hareket ediyorlar. Bir arada yaşayan insanlar rızıklarını birbirleri ile paylaşırken bir kısmını zekat ve vergi gibi zorunlu görülen ihtiyaçlar için kullanıyorlar. Sonrasında devlet ve hukuk sisteminin geliştiğini görüyoruz. Peygamberler insanlara en doğru yolu göstermişler. Onlara uyup itaat ettiklerinde huzur ve sükûn meydana geliyor. Buna mukabil tok olmayan duyguları ve hırs ile birbirlerine karşılık verdiklerinde ise savaşlar, zulümler ve haksızlıklar ortaya çıkıyor.  

Bazı insanların rızkı oldukça geniş tutulmuş. Bazıları ise daha sınırlı ve az görünüyor. Fakat rızka dikkat edildikçe bunun bazı insanlar için arttığını ve bereketlendiğini görüyoruz. Bunun sebebini araştırdığımızda din âlimleri, Kuran ve hadislerden anladıklarını bize anlatıyorlar. Bu bereket ve bolluğun şükür ile meydana geldiğini söylüyorlar.

Hatta rızkı en çok verilen zatın isminin Muhammed (asm) olduğunu ve bu ismin anlamının da en çok hamd eden yani şükreden kişi (asm) olduğunu öğreniyoruz.

Bu çok hamd eden zatın (asm) en çok yaptığı işin ise namaz kılmak olduğunu görüyoruz. Namaza dikkatle baktığımızda ise her rekâtında yapılması şart olan kıyamda, fatiha suresinin okunduğunu görüyoruz. Bu sure ise “hamd ve şükrün Allah’a mahsus” olduğunu ifade ederek başlıyor. Demek ki rızkın bol verilmesinin şartının, hamd ve şükür olduğunu görmüş oluyoruz.

Kâinatın merkezine doğru yaptığımız yolculuk aslında devam ediyor fakat biz şimdilik burada biraz mola verelim. Zira öylesine geniş alanları o kadar süratle kat ettik ki başımızda hafif bir ağırlık başladı. Buraya kadar yaptığımız yolculuğu bir düşünmemiz ve tefekkür etmemiz gerekecek. Bu yolculuk esnasında öylesine çok rızık aldık ki bunu biraz hazmedip sindirmemiz gerekiyor.

İnşallah yolculuğumuza buradan devam edeceğiz. Allah selamet versin…