Nükleer bombalar Türkiye’de bulunsa bile kontrolü başka ülkenin elinde olan atom bombalarıydı. Yani pratikte Türkiye’ye ait değildi.

İsrail’in atom bombası yapmasından sonra başta Araplar olmak üzere tüm bölge ülkeleri ve Türkiye de dâhil olarak tedirgin olmuştu. İsrail’in köşeye sıkışırsa bu bombaları patlatacağı endişesi ile İran ve Irak buna karşılık atom bombası çalışmalarına hız verdiler. Fakat Irak’ın bomba yapmak amacıyla kurduğu nükleer reaktörü İsrail vurdu. Özellikle Irak çok uğraşmıştı lakin bombayı yapmayı bir türlü becerememişti. Bu konuda teknik yapıyı kurmak için sadece bilgisayarlara 370 milyon dolar harcadığı iddia edilmektedir. 

Türkiye de, diğer bütün ülkeler gibi atom bombasına sahip olmak istiyordu  fakat bunu yapması çok güçtü.  Zira en temel malzeme olan zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyuma sahip değildi. Her ne kadar toryum ve uranyum yatakları olsa da bu pek işe yaramıyordu. Çünkü hem bunlar çok az miktarda hem de zenginleştirmek için gerekli tesis ya da atık malzemesini kullanabileceğiniz bir nükleer santral bulunmuyordu. Küçükçekmece›deki nükleer santral ise sadece araştırma amaçlı ve çok küçük kapasiteli idi. 

Türkiye’de özellikle askerler nükleer silah konusunda çok istekliydi. Bu nedenle çok eski tarihlerde de Akkuyu ‘da yapılacak bir nükleer santral için ihale bile açılmış fakat bu ihale kapalı kapılar arkasında bu engellenmişti. 

Teknik alt yapı olarak, Türkiye bir atom bombası yapabilecek kapasitede olduğu halde zenginleştirilmiş nükleer malzemeden yoksunluk çekiyordu. Kritik kütle oluşturacak kadar zenginleştirilmiş nükleer malzemeyi iki ya da daha fazla parçaya bölünerek bir patlayıcı yardımıyla hızla bir araya getirip, zincirleme reaksiyon oluşturmak gerekiyordu. Basit olarak bir atom bombası böyle çalışır. Eğer Uranyum 235 kullanıyorsa kritik kütleyi ikiye ayrılır, Plütonyum 239 kullanıyorsa 32 parçaya ayırmak gereklidir. Bir parçayı diğerinin üstüne kurşun gibi gönderilenlere (ki Hiroşima’ya atılan “şişman çocuk” bu tiptendi)  “tabanca tipi” denilir diğerlerinde ise kritik kütle bir merkezde birleşecek şekilde küresel olarak dağıtılır. Bunlar da implosion tipidir. Bunun dışında patlamayı daha etkili hale getirmek için yapay nötron kaynağı, dış katmanı saracak Uranyum-238, ateşleme zamanını belirleyecek hassas tetikleme mekanizması ve daha güçlü olmasını sağlamak için bazı berilyum gibi.
nükleer maddelere ihtiyaç vardır. 

Rusya’nın oluşturduğu nükleer tehdit, soğuk savaş sırasında NATO şemsiyesinin altında karşılanabiliyordu. Fakat ne zaman ne yapacağı belli olmayan İsrail ‘in atom bombasına sahip olması Türkiye’yi tedirgin etmişti. Zaten çok sonra Sovyetlerin dağılması ile NATO işlerliğini kaybetmişti. Bu durumda gizli bir araştırma başlatılarak başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Tubitak ve üniversiteler dâhil olmak üzere pek çok kurumdan gelen uzmanlarla oluşturulan bir ekip meydana getirilmişti. TAEK ise Eskişehir yolu üzerindeki çok büyük binalarla ev sahipliği yapıyordu.

Askerlerin, uzmanların önüne konulan soru yani “eldeki imkânlarla bir atom bombası yapabilir miyiz?” Rusya ve İsrail ile bir nükleer denge oluşturabilmek için bir atom bombası olmalı diye düşünülüyordu. Bu bomba muhtemelen hiçbir zaman kullanılmayacaktı ama varlığı, başka ülkelerin Türkiye üzerinde bir bomba patlatmasına engel olacaktı. Böyle bir basit bir denge hesabı yapılıyordu.