Ve bilhâssa o Arapça lafızlar ile, Allah kelamı ve tekellüm-ü İlahî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medar oluyor. İşte tecrübe edilen şu halet gösteriyor ki: Ezan gibi ve namazın tesbihatı gibi ve her vakit tekrar edilen Fatiha ve Sure-i İhlas gibi hakikatleri, başka lisan ile ifade etmek çok zararlıdır.
Hem her harfin lâakal on sevabı zayi' olması ve huzur-u daimî, bütün namazda herkes için devam etmediğinden; gaflet içinde, tercüme vasıtasıyla insanların tabiratı ruha zulmet vermesi gibi zararlar olur.
Evet nasıl İmam-ı A'zam demiş: "Lâ ilahe illallah, tevhide alem ve isimdir." Biz de deriz: Kelimat-ı tesbihiye ve zikriyenin, hususan ezanda ve namazda olanların ekseriyet-i mutlakası, alem ve isim hükmüne geçmişler. Alem gibi, mana-yı lügavîsinden ziyade, mana-yı örfî-i şer'îsine bakılır. Öyle ise, değişmeleri dinen mümkün değildir.
Her mü'mine bilmesi lâzım olan mücmel manaları, yani muhtasar bir meali ise, en basit akıllı bir insan dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü İslâmiyet'le geçiren ve kafasını binler boş şeylerle dolduran adamlar, bir-iki haftada sonsuz hayatın anahtarı olan şu mübarek kelimelerin manalarını öğrenmemesi büyük bir hatadır. 
Hem "SÜBHANALLAH" diyen, hangi milletten olursa olsun, Cenab-ı Hakk'ı takdis ettiğini anlar. İşte bu kadar kâfi gelmez mi? Eğer manasına kendi lisanıyla müteveccih olsa, akıl noktasında bir defa söyler halbuki günde yüz defa tekrar eder. O yüz defa, aklın hissesinden başka, lafızdan ve lafza sirayet edip bütünleşen çok nurlara ve feyizlere medar olur. Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir.Böyle meal nerede; hayatdar, çok cihetlerle teşa'ub etmiş âyâtın hakikî manaları nerede?
Kur’an’ın sadece lâfzını okumanın dahi ayrı bir değeri ve üstünlüğü vardır. Bu hususla ilgili olarak bir İslam âlimi “Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’an’ındır. Ve her bir harfinde, ondan tâ binler sevap bulunan Kur’an’ın hıfzı ve kıraati (ezberlenip okunması, her hizmete mukaddem ve müreccahtır (öncelikli ve tercih edilir)” Demiştir.
Elbette manasını öğrenmek onunla amel etmek de gereklidir. Fakat fiiliyatın önemini ifade ederken ezelden ebede kadar baki bir söz olan Allah kelamını okumanın sevabını ve faziletini reddetmeye hiç de gerek yoktur. Kur’an-ı Azîmüşşan’ın iman hakikatlerinin delilleri olan eserleri okumak ve bu dini kitapların Kur’an’ın hıfzına, kıraatine vasıta olması cihetiyle ona çalışmak da güzeldir.
Görüldüğü gibi, Kur’an okumanın ve ezberlemenin müstakil fazilet ve sevabına işaret edilirken, ayetlerin manasını öğrenip tefekkür ederek tamamlanması gereğine de vurgu yapılması gerekiyor. Bu iş tek taraflı olmaz. Hem okumalı hem de okudukları ile amel etmeli.
Kuran okumanın fazileti hakkında hadisler ve yazılmış kitaplar çoktur. Manayı teyid için ve özellikle yakınları vefat eden kişilere sükûnet ve huzur verme açısından birkaç tanesini ele alalım.
Yasin, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz. Bu hadis-i şerif, Yasin sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş müminlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.