Ekonomik sıkıntıların başında israf vardır. Tüketim ekonomisinin temelinde de israf bulunmaktadır ve bu sayede milyarlarca insan acımasızca sömürülmektedir. 
Hırs ve kanaatsizlik duygusu yüzünden hem şahıslar hem de aile perişan olmaktadır. Ailedeki yangın bu duyguların suiistimal edilmesi ile birlikte bütün ülkeye yayılma istidadı gösterir. Eğer israf gibi kötü alışkanlıklardan kurtulunmaz ise ekonomik krizler her an patlayıp başımızı ağrıtacaktır.
İktisatsızdık ve israf yüzünden tüketiciler çoğalır, üreticiler azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit toplum hayatının en önemli yönleri olan san’at, ticaret, ziraat gerileyip fakirlik ve zillet ortaya çıkar. O millet de gücünü kaybederek tedenni edip sukut eder, fakir düşer.
Gündelik hayatımızda ihtiyaçlarımızı karşılarken, Allah’a karşı yapacağımız şükrün edası, "Nimete karşı hürmet göstermektir" Bunun adına iktisat denir. İktisada riayet etmeyen insan israfta bulunmuş olur. İsraf; şükrün zıddı olup, nimete karşı hafife almaktır ve her daim insanı hüsrana uğratır.
Şu halde para verip, satın alarak soframıza getirdiğimiz ekmeği yerken, bu nimetin, toprağa tohumun ekilmesi safhasından başlayarak, biçilip buğday haline gelmesi, öğütülüp un yapılması, fırında pişirilip ekmek olduktan sonra evlere nakline kadar, birçok insanın işbirliği ve işbölümü ile gerçekleştiğini düşünmeliyiz.
Eğer bu şuur içinde onu yiyerek Allah'ın lütfettiği bu nimete karşı hürmet gösterir isek israftan ve ekonomik krizlerden kurtulabiliriz. Yani nimetleri ve gıdaları horlayarak, yarısını tabağımızda bırakarak, çöpe dökerek israf etmememiz icap ediyor.
Bunu bilen ecdadımız, yere düşen ekmeği öpüp başına koyar, sofradaki ekmek kırıntılarından bir tekinin yere düşmemesine dahi dikkat ederdi. İşte Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu davranışın adına iktisat denir. İktisat ilminin mânâsı bu temele dayanmaktadır. Bu sebeple, iktisadın, iktisat kitaplarında, sınırlı kaynakların, insanların sınırsız ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamasının yollarını arayan bir ilim olarak tarif edildiğini hatırlamaya çalışmak gerekiyor.
Bediüzzaman Said Nursi’nin İktisad Risalesi'nde yer alan: Allah'ın lütfettiği nimetlere karşı ticaretli bir ihtiram olarak isimlendirdiği iktisadın, şu yedi önemli vasfı ihtiva ettiğini görebiliriz:
I. "İktisat bir şükr-ü mânevîdir."
II. "İktisad, nimetteki rahmet-i İlâhiyeye karşı hürmet ifade eder."
III. "İktisat bir sebeb-i berekettir."
IV. Gıda ihtiyacının karşılanmasında iktisada riayet etmek, mânevî ve ticarî faydaları yanında tıbbî ve tedavi bakımından da sağlığa kavuşturucu bir tesir yapar. 
V. "İktisada riayet, insanı mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzettir."
VI. "İktisat eden maişetçe aile belâsını çekmez"
VII. İktisada riayet nimetteki lezzeti hissettiren bir sebeptir.
Bir ülkenin kalkınması; üreticilerin çoğalması ve tüketicilerin az olmasına bağlıdır. Eğer ülkede üreticiler azalır, tüketiciler çoğalırsa o halk fakir düşer.