İletişim teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte medyanın gücü oldukça artmıştır. Medya araçlarını kullanmasını çok iyi bilen özellikle Batılı ülkeler akla hayale gelmeyen propagandaları insanlara gerçek olarak sunmakta ve işin kötüsü büyük ölçüde başarılı olmaktadırlar.

Eğer medya araçları propagandanın gücü için yeterli olmayınca bu sefer ilkel çağlarda olduğu gibi silahlı güçlere müracaat edilmektedir. Propagandanın tesirli olmadığı toplumlar ise acımasızca ezilmekte ve ikna edilene kadar burunları sürtülmektedir.

Bir zamanlar dünyanın süper gücü olan Sovyetler Birliği çok gelişmiş propaganda araçları sayesinde komünizmin dünyaya yayılmasında çok başarılı olmuştur. Eğer propaganda etkisi yetersiz kalırsa bu sefer hiç çekinmeden Kızıl Ordu’yu kullanarak karşı çıkan toplumları silindir gibi ezmiştir.

Polonya, Çekoslavakya ve Macaristan’da özgürlük isteyen halkları tanklarla acımasızca ezen Sovyet Rejimi çoğu kez Batı dünyası ile kirli işbirliğine girerek sessiz kalmasına yol açmıştır. Nükleer silahların caydırıcılığı da işin başka bir yönüdür.

Ne var ki; insanlar kandırıldıklarını anlayınca tepkileri çok sert ve güçlü olmuştur. Nitekim demir yumruk politikası ile 70 yıla yakın bir zaman Doğu Avrupa’da ayakta kalan Komünist Blok; bir yıldan az bir sürede dağılmış ve yok olmuştur. 1990 Yılında TCG Gayret isimli savaş gemisi ile Sovyetler Birliği’nin Sivastopol limanını ziyaret ettiğimizde bu akıllara durgunluk veren dağılma sürecine bizzat şahit olmuştum.

Bu nedenle diğer bir süper güç olan ABD’nin de propaganda yeteneğini yitirdiği anda benzer bir süreç içine girip kısa zamanda dağılacağını bekliyorum. Belki Sovyetler birliği gibi 15 parçaya bölünmeyecektir. Lakin başka toplumlara yaptığı katliamın benzeri şekilde acımasızca kendi insanlarının ölümüne yol açması bu kan ve para imparatorluğunun parçalanmasına yol açacağı kesindir.

Afganistan, Irak ve daha bir çok ülkede gerçekleştirdiği Müslüman kıyımından başka Vietnam Savaşı sırasında pırasa gibi Vietnamlıyı kesen bu ülke; insanlık tarihinin bir yüz karası olmuştur. Yasaklanmış silahlarla çoğu sivil bir milyonlarca insanı öldüren ABD’nin bu kadar kirli geçmişini örtecek hiçbir propaganda aracı bulunmamaktadır. 

ABD’nin kirli tarihine kısa bir göz gezdirdiğimizde bu propaganda imparatorluğunun gerçek yüzünü öğrenmek mümkün olacaktır. İlk olarak Pearl Harbour Baskınından başlayalım.

İkinci Dünya Savaşı Avrupa’yı kasıp kavururken Nazi Almanyasına karşı ABD halkının hiçbir tepkisi olmuyordu. “Hiçbir işe yaramadığını gördüğümüz  Birinci Dünya Savaşına katılarak yüz binlerce insanımızı kaybettik” diyerek Avrupa’daki savaşa sessiz kalmışlardı.

Tabii ki bu durumdan silah tüccarları ve memnun değildi. Bir an önce ABD’nin savaşa girerek silah üretimini arttırmayı ve para kazanmayı düşünüyorlardı. Hiç umulmadık bir noktada ABD’yi savaşa sürüklediler. Pasifik Okyanusunda Japonya’ya ekonomik ablukaya alarak savaşa adeta itmişlerdi. Çok başarılı geçen bir propaganda süreci sonucunda ABD halkı savaşa ikna edilmişti.

ABD, Japonların Pearl Harbour Limanına baskın yapacağını biliyordu. Nitekim limanda bulunan dört uçak gemisini alelacele tatbikat adı altında sefere çıkardılar. Geriye çoğu eski ve modern bir deniz savaşında başarılı olması mümkün olmayan zırhlılar kalmıştı. Japon baskınında bu gemilerin bir kısmı batırılmış ve savaş dışı kalmıştı.

Daha sonraki birkaç ay içinde savaşın seyrini değiştirecek uçak gemileri ayakta kalmıştı ya! Baskında ölen binlerce deniz askerinin ölmesini kimse umursamıyordu. Zira propaganda başarılı olmuş ve ABD halkı savaşa koşa koşa gitmeye başlamıştı.

ABD’nin en büyük yalan propagandası ise “İnsanlı Ay Yolculuğu” olmuştur. Böyle büyük bir sahtekarlığa neden başvurulduğunu anlamak için ABD’nin o yıllardaki ekonomik ve sosyal durumuna bakmak gereklidir.

Vietnam’da karşı karşıya kalınan büyük bir yenilgi vardı ve işin kötüsü ABD ekonomisi büyük bir yıkım yaşıyordu. Daha beteri ise “Vietnam Sendromu” adı verilen büyük bir psikolojik hastalık süratle yayılıyordu. Vietnam’da savaşan ABD askerleri acımasız bir şekilde katliam yaptıkları için olsa gerek evlerine döndüklerinde; bir türlü başlarını yastığa koyamıyorlardı. Binlerce asker intihar etmiş ABD toplumu derin bir bunalım ve psikolojik çöküş içine girmişti.