Uzay yarışında ise Sovyetler Birliği öne geçmiş ilk insanlı uzay uçuşunu Yuri Gagarin ile gerçekleştirmişlerdi. Bu kötü gidişata bir son vermek gerekiyordu. Bu maksatla mükemmel işleyen bir senaryoyu devreye soktular. Elbette sanal gerçeklik konusunda çok başarılı olan Hollywood teknolojileri devreye sokulmuştu.

Ay yolculuğu için uzay çalışmaları yapılırken bir taraftan “51. Bölge” adı verilen kimsenin girişine müsaade edilmeyen platformlarda çekimler yapılıyordu. Bir defasında çekim kazası meydana gelmiş Astronot Neil Amstrong uzay aracından inerken spot ışıkları yerlerinden düşerek kazaya neden olmuştu. Basına sızdırılan bu görüntüler internette yayınlanmış olup dileyen seyredebilir. Nitekim NASA bu görüntüleri inkar etmemiş bunun bir “simülasyon” çalışması olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

İnsanlı Ay yolculuğu; bugün dahi yapılması çok zor bir uzay macerasıdır. Zira NASA en erken 2024 yılında böyle bir uçuşun yapılabileceğini söylemek zorunda kalmıştır. Fakat “1969 yılında böylesine zor bir yolculuğu nasıl başardınız?” sorularına cevap vermekte zorlanmaktadır.

Gerçekten de “yalanlarla istediğin yere kadar gidebilirsin fakat geri dönemezsin” sözünde olduğu gibi ABD’nin propaganda taktikleri artık ikna edici olmaktan çıkmıştır. Bu durumu çok kısa birkaç madde ile anlatmak mümkündür.

Öncelikle Sovyetlerin başaramadığı Ay yolculuğunun en zor kısmı yani Van Allen kuşağı dışındaki güneş radyasyonunu giderecek uzay elbisesi ve aracı hala dahi icat edilememiştir. ABD’li astronotların dünyanın manyetik alanının dışına çıkıp korunmasız bir ortamda günlerce sürecek bir yolculuğa kalkışması çok zordur. Buna kalkışmak ciddi bir cesareti gerektirmektedir.

İnsanlı Ay yolculuklarında defalarca yapıldığı iddia edilen Apollo aracının birbirinden ayrılması, kenetlenmesi, atmosfer bulunmayan bir ortama inmesi ve kalkış yapması ve nihayetinde atmosferin olmadığı bir yüzeyde ABD bayrağının dalgalanması bu yolculuğun gerçek olmadığının başka delilleridir. Bu konuda yazmış olduğum makalelerde detaylı bilgiler mevcut olup dileyenler arşiv yazılarından okuyabilir.

ABD propagandasının en başarılı olduğu konulardan bir diğeri ise “İkiz Kuleler” saldırısıdır. Bu olaya şu açıdan da yaklaşabilirsiniz:

İki uçağın çarptığı gökdelenlerin muntazam bir şekilde dikine olarak çökertilmesi; muhteşem bir mühendislik başarısıdır. Zira patlayıcılar çok özenle yerleştirilmiş ve mükemmel bir zamanlama ile kuleler yan yatmadan dikine olarak indirilmiştir.

Fakat herhangi bir uçağın çarpmadığı üçüncü gökdelenin yıkılması sorusuna ikna edici bir cevap hala verilememiştir. Olan zavallı ABD itfaiye erlerine olmuş binden fazla görevli “binayı terk edin” emri verilmediği için resmen cinayete kurban gitmişlerdir.

11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı ile istenen amaca ulaşılmış ABD askerleri önce Afganistan sonrasında ise Irak’a girerek çoğu sivil milyonlarca insanı katletmiştir. Bu sayede ABD silah fabrikaları kapanmaktan kurtulmuş ABD ordusunun yenilenen silah ihtiyacını karşılayarak büyük paralar kazanmışlardır. Ortadoğu petrollerinin yeni patronu olmak diğer kazancı olmuştur.

Son olarak “Korona Salgını” ile ilgili birkaç söz söylemek isterim. Elbette bu olay insanlık tarihine çok farklı boyutlarda tartışılacak ve daha çok söz söylenecektir. Elimizde gerçek bilgiler yerine propaganda maksadı ile sunulmuş datalar vardır. Bu nedenle gerçek verilerin ortaya çıkarılıp analiz edilmesi ile ciddi bir salgın olup olmadığı söylenebilecektir.

Her şey bir tarafa, medyanın etkisi ve propaganda taktiklerinin ne derece kullanışlı olduğu bu salgın sayesinde test edilmiştir. Bütün dünyada büyük bir salgın paniği yaşanmış milyonlarca insan işini kaybederek salgının yol açtığı hastalık felaketinden kat kat fazlasını aileleri ile beraber yaşamak zorunda kalmıştır.

İlaç fabrikaları en çok gelir getiren kurumlar arasında silah fabrikalarının yerini alma konusunda en iddialı sektör olduğunu ispatlamıştır. Dünyayı daha güçlü bir şekilde yönetmek isteyen küresel aktörler; çok yeni teknolojileri piyasaya sürerek geri besleme raporlarını analiz etmeye başlamışlardır.

Bu konuyu daha fazla tartışmak isterim fakat makale olarak yeri burası değildir. İsteyenlere KDY Yayınlarında neşredilmiş olan “Korona Sonrası Dönem Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri” isimli kitabımı tavsiye ederim. Yarının dünyası için ileri sürmüş olduğum bir çok öngörüyü okumak ve düşünmek imkânı vardır, vesselam…