Mezuniyet dönemi yaklaşınca “birlikte çalışabiliriz” mesajı verilip eğer dostluk devam ettirilir ise karşılığının fazlası ile verileceğine dair güvenceler verilmektedir. Gerçekten de ABD’de görev yapmış veya eğitim almış birçok yabancı subayın önü kusursuz bir şekilde açılmakta ve kendi ülkelerinde en kritik görevlerin başına getirilmesi sağlanmaktadır. Meşhur darbeci generallerin sicilleri incelendiğinde; ABD’ye görev ve eğitim bahanesi ile defalarca gidip geldiği görülebilmektedir. Türkiye’de kesintisiz olarak her 8-10 yılda bir gerçekleştirilen askeri darbelerin ardındaki en önemli unsur; bu embedded subayların sağlamış olduğu bilgi ve yardımlardır. Bu sayede darbeci askerlerle menfaat ilişkisi kurulmakta “darbe destekleyicisi” olmak karşılığında birçok general ve amiral satın alınabilmektedir. 15 Temmuz darbesinde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi ABD’ye kaçan Feto’cu general ve amirallerin sığınma başvuruları kabul edilmiş Türkiye’ye iadeleri için yapılan taleplerin hepsi boşa çıkarılmıştır. ABD kullanma ömrü sona erinceye kadar bu subayları elinde tutmakta ve sonrasında işe yaramaz hale gelince çöpe atmaktadır. FETÖ örgütü hala ayakta tutulmaya çalışıldığı için Türkiye’nin paralel yapılanması ABD’deki görevinin başında işlerine devam etmektedirler. Ne yazık ki ABD hiçbir diplomasi ve kuralı tanımadan bu çirkin işleri sürdürmekten çekinmemektedir. Nasıl tedbir alınması ve önlem olarak ne gibi işlerin yapılması gerektiği ayrıca ele alınacaktır. Bu vesile ile Türkiye’de yaşanan çok acı bir duruma makalemde yer vermek istiyorum. Konu ise herkesin çok iyi bildiği Türk Silahlı Kuvvetlerinden eşinin başörtüsü gerekçesi ile atılmış olan binlerce subay ile ilgilidir. Zira embedded subayların “bu kişi ülkesini satmaz” diyerek rapor verdiği bir çok vatansever asker, ordudan “irtica” bahanesi ile ordudan atılmışlardır. Buna karşılık gerçek irtica olan FETÖ örgütü semirtilip büyütülmüş nihayetinde darbe yapacak kadar güçlü bir hale getirilmişlerdir. İşin daha acı olan tarafı ise şudur. ABD’nin kendi menfaatlerine uygun görmediği bu dindar askerlerin önemli bir kısmı; askerlik görevi haksız bir şekilde fesh edildiği halde devletten zırnık bile alamamışlardır. İş kanunlarına göre tek tarafl ı fesih halinde devletin tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Eğer bu fiil haksız olarak yapılmış ise verilecek tazminat arttırılmak zorundadır. Fakat maalesef içinde benim de bulunduğum şanslı 1600 kişilik Yüksek Askeri Şura kararı ile atılmış gurup haricinde kimseye bir ödeme yapılmamıştır. Bizlere ise sadece sosyal güvenlik ücretleri ve silah bulundurma gibi özlük haklarının bir kısmı verilmiştir. İkili ve Üçlü Kararname mağduru askerlerin özlük hakları devlet tarafından gasp edilip aileleri ile birlikte binlerce asker perişan edilmişlerdir. Kamu Denetçiliği Kurumunun, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükümete göndermiş olduğu kararlar maalesef sümenaltı edilmiştir. Verilen sözler ise unutulmuştur. Bunun en önemli sebebi ise bazı bürokratların; askerlerin gasp edilmiş haklarını iade etmemek için akla ziyan bahaneler bulup ortaya çıkarmasıdır. Anlı şanlı Devlet Bakanları bu zulme seyirci kalmakta bir adım dahi atmamaktadırlar. Devletin ”namaz kılıyor, oruç tutuyor, içki içmiyor, eşinin başını açmıyor” diyerek insanların işine son verdiği askerler, yıllardır hak aramaktadır. Ergenekon ve Balyoz davaları gibi mağdur edilmiş askerlere hakları verildiği halde 15 Temmuz’da darbecilere direnerek halkı örgütleyen askerlere zırnık dahi verilmemesi hükümetin büyük bir ayıbıdır, vesselam…