Amerikalılardan başka diğer galip devletler de bizdeki aynı hatayı yapmamışlardır. İngiliz, Fransız, Kanadalı ve Avustralyalı halklar galibiyeti ordunun başındaki komutanlara değil ülkenin bütün milletine mal ederler. Bu sayede şeref bir çok milletin olup geleceğe daha güvenle bakma imkânı doğmuş olur. Nitekim Batı dünyasının savaş sonrasındaki büyük ekonomik ve sosyal gelişmesi bu sayede olmuştur.

Sovyetler Birliği ise aynı bizde olduğu gibi otoriter bir yapı meydana getirmiş yöneticilerini adeta putlaştırmışlardır. Askerlerini terhis etmedikleri için sırasıyla Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan’ı tanklarla ezerek zoraki bir birlik meydana getirmişlerdir. Adına “Varşova Paktı” konulan bu birlik; 50 sene zorbalıkla idare edildikten sonra nihayet 1990 yılında dağılmıştır. Bu komünist otoriter yapının itici gücü Sovyetler Birliği ise 15 parçaya bölünerek bugünkü Rusya sınırlarına kadar küçülmüştür.

Kendisinden kat kat sayıca üstün Haçlı ordularını Anadolu’nun bağrında yok eden Kılıç Arslanların torunlarına bu küçültücü ve aşağılayıcı yaklaşım hiç yakışmamaktadır. Devlet büyükleri ve tarihçiler artık bu milletimizi hakir gören bu anlayışa bir son vermelidir.

Üniversitelerde tarih kürsülerini işgal eden “otoriter ve tek tipçi düşünceyi benimsemiş” akademisyenler, toplumumuzun ihtiyacı olan manevi ruh ve gücün kuvvetlenmesini istiyorlar ise şu hususu iyi bilmelidir:

Bizim halaskarımız yani gerçek kurtarıcımız Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamdır. Bakın bu gerçeği 1927 senesinde Avrupa’da toplanan bir kongrede batılı aydınlar nasıl ifade etmişler. Fazilet odur ki; düşmanlar dahi onu tasdik etsin…

Kongre Başkanı Shebol, şöyle diyor: “Evet, Garp uleması ve feylesofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; İslamiyet’in kanunları, yüksek bir tarzda “âlemin ıslahına” kâfidir. Muhammed’in (asm) beşeriyete intisabıyla bütün insanlık elbette iftihar eder. Çünkü o zat, 13 asır evvel, öyle bir şeriat getirmiş ki; biz Avrupalılar, iki bin sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek, en mesut ve saadetli insanlar oluruz”.

Bernard Shaw ise “Ben görüyorum ve itikat ediyorum ki insanlık şunu söylemek zorundadır. Muhammed (asm) insaniyetin halaskarıdır. Ve kurtarıcılık namı ona verilmek lazımdır”. Yine devamla şunları söylüyor: “Ben itikat ediyorum ki, Muhammed’in (asm) misli yani aynı görünüş ve tarzında bir adam şimdiki yeni âleme reis olsa ve hükmetse, bu yeni alemin müşkülatını halledip umumi barış ve saadetin yerleşmesine sebep olacaktır. Evet bu yeni alemin barış ve saadete ne kadar ihtiyacı olduğunu herkes anlar”.

İşte Batı dünyası ve bu coğrafyada yaşayan toplumlar gerçek halaskarı bulamadıkları için suni ve yapmacık kişiliklerin peşlerine takılmış sonrasında belasını da bulmuştur. İslam’ın güzelliklerini ve Peygamberimizin (asm) örnek ahlakını esas olarak almaz isek kurtuluş hayaldir. Daima bocalayacak ve hüsrana düşeceğiz, vesselam…