Bu inkılap, insanlığın ağır zincirlerini parça parça ederek hükümeti tehlikelerden kurtaracaktır. Diğer milletler milyonlarca insanını feda ederek bu hürriyete kavuştular. Biz ise ölmüş olan hislerimizi İslam’ın güzel ahlakı ve yüksek milli seciyelerimiz ile yeniden ayağa kaldıracağız. Öyle ki; hürriyet ve adaletin sedası; İsrafil Aleyhisselamın Sur’a üflemesi gibi vatanımızı hayatlandıracaktır.

Ey kardeşlerin sakın sefahat ve dinde laubalilikle bu güzel gelişmeyi öldürmeyiniz. Şeriat üzerine tesis olunmuş olan Kanunu Esasi (anayasamız) fasit ve bozguncu düşünceleri, ahlaksızlığı ve rezaletleri Azrail gibi öldürmüştür.

Ey hamiyetli kardeşlerim!

İsraf ve şeriatın reddettiği meşru olmayan hareketlerle yeniden bu kötülükleri diriltmeyiniz. Yüz sene geri kaldığımız sanayi ve terakkiyattan, meşveret ile çıkıp yetişeceğiz. Medeni milletlerle omuz omuza müsabaka edeceğiz. Şimdi onlar öküz arabasına binmiş gibi yavaş ilerlerken biz ise şimendifer (tren) ve balon gibi süratli araçlara binerek onları geçeceğiz. İslam hakikatleri, güzel ahlak ve imanın feyzi ile medeni milletleri fersah fersah geçeceğiz.

Talebeliğin bana verdiği vazife ve hürriyetin sağladığı imkânla şunu kardeşlerime ihtar ediyorum!

Sakın hürriyeti kötü manada tefsir etmeyiniz. Ta ki elimizden kaçmasın. Kokuşmuş olan esirliği bize başka bir kapta içirmesinler. Çünkü hürriyet; dini hükümlere uygun hareket etmekle, Şeriatın edebi ile güzelleşmekle ve güzel ahlak ile gelişip güçlenir. Sadr-ı evvel yani sahabeler zamanında vahşet ve baskı varken; hürriyet, adalet ve hukuk önündeki eşitlik sayesinde dünya üzerinde büyük bir gelişme yaşandı.

Biz Osmanlı Milleti erkek gibiyiz. Mert olan milli seciyemize kadınların giysisi gibi sefihlik ve ahlaksızlık yakışmaz, aldanmayalım. Ecnebilerden medeni terakkiyatımıza yarayacak olan fen, teknoloji ve sanayi gibi noktaları memnuniyetle alacağız. Fakat ecnebilerdeki çirkin ahlaksızlığı bırakmak zorundayız. Çünkü bir kadın erkek gibi giyinse ve erkek de kadın gibi süslense bu yakışmaz. Mert ve himmetli olan milletimiz cilveli hanımlar gibi olmamalıdır.

Medeniyeti getirebilmek için Japonlar gibi olmalıyız. Onlar medeniyetin güzelliklerini Avrupa’dan aldıkları halde milli adetlerini muhafaza ettiler. Bizim milli adetlerimiz İslamiyet sayesinde gelişip güçlendiği için biz Japonlara göre iki kat daha fazla mücadeleye sarılmamız gerekiyor.

Hazreti Ömer, Hazreti Ali ve Selahattin-i Eyyubi gibi büyük zatların insanlık tarihine göstermiş olduğu parlak sahifeler bu iddialarımıza açık bir delildir. Buna binaen kati olarak hükmediyorum ki; bizim şimdiye kadar noksanlarımız ve gerilememizin sebebi dört sebeptir:

1. Şeriatın hükümlerine uygun hareket etmediğimiz için,

2. Bazı müdahin (yani dalkavuk ve yağcıların) keyfine göre hareket etmelerinden,

3. Cahil olup meselenin özünden uzaklaşan görünüşte alim kişilerin taassup ve bağnazlığından,

4. Avrupa Medeniyetindeki güzellikleri terk edip çocuk gibi heves ve fenalıkları tercih ettiğimiz için.

İşte memurlarımız vazifelerini düzgün yapsa ve memur olmayanlar da zamanın gereklerine uygun hareket etse sefahat ve rezilliklere zaman bulamayacaklardır. Bu noksanlık ve gerileyiş ancak bu suretle sona erecektir.

Bu milleti ve devleti medeni milletlerin ilerisine taşıyacak olan hususlar; fikir hürriyeti, milletin kalbi olan Meclis-i Mebusan ve ümmetin fikri olan Şeriata uygun olarak meşveret ve istişare etmektir”.

Konuşmasına aşağıdaki şekilde son vermiştir. Bu kısmı metindeki orijinal haliyle yazıyorum. Zira umulur ki Abdülhamid’in aleyhindeydi diyen kişiler insafa gelirler:

“Yaşasın ittihad-ı millî!..

Ölsün ihtilaf!..

Yaşasın muhabbet-i millî!..

Gebersin ağraz-ı şahsiye ve fikr-i intikam!..

Yaşasın şecaat-ı mücessem askerler!..

Yaşasın satvet-i müşahhas ordularımız!..

Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cem’iyet-i ahrar!..

Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan Halife-i Peygamber!..”