20 Yıldan fazla bir zamanda özellikle askeri kurumlardaki cami düşmanları ile mücadele ediyorum. Sadece yazı yazarak değil bizzat kurumların en üst düzey yöneticileri ile görüşerek dinimizin direği olan namazın ve caminin öneminden bahsediyorum. Bugüne kadar verilen cevaplar; günü kurtarmak ve baştan savmak kabilinden oldu. İşin acı tarafı ise işbaşında olan hükümeti ve ilgili bürokratları ağır bir şekilde eleştirdiğim halde kayda değer bir ilerleme olmadı. Camiler, bu aziz vatanın Türklere ait tapularıdır. Şanlı ecdadımız 1000 yıldan beri yaşadığımız bu topraklarda yeşerttiği camiler sayesinde İslam mührünü vurmuştur. Bize düşen sorumluluk ise; yıkılan, talan edilen, satılarak yağma edilen hatta bir zamanlar ahırlara çevrilen bu camileri yeniden ihya etmektir. Özellikle askeri birliklerde ittifak yaptığımız ve 1952’den beri üye olduğumuz NATO standartlarında dahi cami bulunmamaktadır. Zira tabur ve üzeri birliklerde ibadet yeri bulunması zorunlu olduğu halde cami düşmanları o kadar çoktur ki; bırakın İslam standartlarını, NATO standartlarına dahi yaklaşmamız mümkün değildir. Elbette bu cami düşmanları ile mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu yolda başarısız kalsak dahi Allah’ın rızasını kazanmak en büyük dileğimizdir. Hükümetin veya herhangi bir siyasi grubun hedefi olmak umurumuzda değildir. Bu uğurda mücadele etmek hatta acı çekmek bizim için şandır, şereftir. Bizi tehdit edenlere karşı sözümüz “isterse ucunda ölüm olsun, neticede geniş bir kabirdir” şeklindedir. Camilerimizi ihya etme konusunda gayretsiz ve umursamaz bir yönetimle karşı karşıya kalmış durumdayız. Leyla Alaton küstahça Ayasofya Camiinin ortasında zavallı bir kızcağıza dans ettirirken hiçbir cezalandırmaya tabi tutulmuyor. Hakkında kınama bile yapılmadı. Alaton ise yaptığı İslam düşmanlığı ile gururla dolaşıyor. Ayasofya’nın cami olması için yıllardır benim gibi mücadele edenlerle dalga geçiyor. Cakasından yanına yanaşmanız mümkün değildir. Böyle başa böyle tıraş. Helal olsun! Sabetay Yahudilerinin, devletimizin her yerine sızdığının ve siyasetçileri adeta kukla gibi yönettiğinin güzel bir delili olmuştur. Müslümanlarla dalga geçmeye devam ediyorlar zira cami düşmanlığı konusunda kamu kurumları bir yarış içindedir. Zira minareler birilerine çok fena bir şekilde batıyor. Canları çok yanmış besbelli! İstanbul Tuzla’daki Deniz Harp Okuluna cami yapılması için defalarca yazı yazdım. Milli Savunma Bakanlığından en ufak bir olumlu cevap gelmedi. “Karacılar Müslüman biz denizciler gavur muyuz?” diye ağır yazılar yazdım, Deniz Kuvvetleri Komutanlığından da “tık” yok. Kaale bile almıyorlar. Fakat darbeci generaller için söylenmiş “eşek” sözünden dolayı general olması imkansız olan Deniz Kuvvetleri Komutanı, üzerine alınarak dava açabiliyor. Ne günlere kaldık Ya Rabbi! Hala Deniz ve Hava Kuvvetlerindeki askeri öğrencilerimiz, dinimizin emri olan namaz kılmaktan mahrumdur. Çünkü namaz kılmaları için bir mescitleri bile yoktur. (Kümesten farksız bir odayı mescit saymazsak tabii) Bu okullarda Cuma namazını kılmak bir suç olarak görülmektedir.