Bahriye Mektebinde 1983 yılında Türk öğrencilere oruç tutmak yasaklanmış fakat 15-20 öğrenci arkadaşımla birlikte bu yasağa karşı direnmiştik. Daha sonraki üç yılda bu yanlış ve rezil uygulamanın yürümediğini gören komutanlar oruç tutmayı serbest bırakmış Ramazan ayı süresince iftar ve sahur yemekleri çıkarılmıştı. Oruç tutan öğrencilere uygun bir şekilde mesai düzeni tanzim edilmişti.

Bizden önceki yıllarda da oruç tutmanın yasak olduğunu 1982 yılı mezunu bir büyüğüm söylemişti. Komutan oruç tutarmış lakin kimseye de oruç tutturmazmış. “Sizin günahımız bana” diyerek öğrencilere karşı saygısızca davranırmış.

İşte Deniz Harp Okuldaki oruç tutma yasağı öğrencilerin kararlı tutumu karşısında bir işe yaramayınca bu sefer  Ramazan orucu Türk öğrencilerine de serbest bırakılmıştı. Oruç tutmak isteyen öğrencilerden isimlerini verilen listeye yazdırmaları istenmişti.

Sınıfımız 220 mevcutluydu ve bunların içerisinden 30 civarında öğrenci ismini yazdırmıştı. Tabur komutanımız denetlemeler dışında öğrenciler içine çıkmazdı. Fakat ilk defa muayene müracaat taburuna gelmişti. Meselenin Ramazan orucu olduğunu konuşmaya başlayınca anlamıştık.

İkinci Sınıfın Tabur komutanı bu 30 kişilik listeden hoşlanmamış olacak ki bütün öğrencileri bir araya toplamış ve öğrencilerin çok tepkisini çeken bir konuşma yapmıştı. Yaz aylarına rastlayan Ramazan ayında oruç tutmanın çok güç olacağını, spor ve askeri eğitimin yanı sıra görmüş olduğumuz derslerin de oruç tutmaya mani olduğunu söylemişti. Daha bir sürü zırva sayılacak sözleri sıralayarak öğrencilerden açıkça oruç tutmamalarını istemişti.

Bu konuşmayı yaptığı esnada okulumuzun basketbol takımında oynayan ve başarılı bir oyuncu olan Volkan; “müracaatım var komutanım” diyerek taburun önüne çıkmıştı. Dört yıllık okul hayatı boyunca ilk defa bir öğrencinin bu şekilde “müracatım var” diyerek ortaya çıktığını görmüştüm.

Volkan biraz da başarılı bir sporcu olmanın verdiği özgüvenle “oruç tutmanın öğrenciler için bir engel olmadığını” dile getirmişti. Nihayetinde “her türlü güçlüğe rağmen sınıf olarak oruç tutmak istediğimizi” söyledi.

Tabur Komutanımız mos mor olmuştu. Hiçbir şey söyleyemedi ve kendisini aşağılanmış hissederek çok kötü bir biçimde taburdan ayrıldı. Bütün sınıf arkadaşlarım Volkan’ın bu patlamasından gurur duymuştuk. Herkes kendisini tebrik etmişti.

Bu garip durumu herkes tam olarak anlayamayabilir. “Canım ne var bunda? Oruç tutmak istemek çok zor bir iş mi?” diyebilir. Lakin askeri okul öğrencisi olarak hele hele darbe yıllarında bu şekilde davranıp taburun önüne çıkmak büyük bir cesaret işiydi. Çünkü acımasızca askeri öğrencileri okuldan atıp ailelerine ağır para cezası veriyorlardı.

İlginçtir, komutanın ayrılmasından sonra yeni bir liste yapılmıştı ve bu liste önceki listeye göre iki kat daha çoğalmıştı.

Yıllar önce yaşanmış bu olay bana şunu öğretti ki “ülkemizde Volkan’lar bitmez, bu asil millet; dinini ve inançlarından gelen manevi değerlerini daima koruyacaktır”.

İşte nice kıymetli insanla birlikte cesur yazar Necip Fazıl Kısakürek’i yetiştiren Bahriye Mektebi, bu hususu ispatlamıştır. Bu dindar millet; hamiyetli ve gayretli evlatlarını asla unutmamış dualarını asla esirgememiştir.

Bu vatanın yetiştirdiği askeri öğrenciler her türlü olumsuz ve güç şartlara rağmen gerektiğinde Volkan olup patlayabilmiştir. 15 Temmuz 2016 askeri darbesi esnasında tanklara karşı göğsünü siper ederek kahramanlık yönünü bir kere daha ispatlamıştır.

1980’li yıllara dönecek olursak bizim sınıfın mezun olmasından sonra Deniz Harp Okulunda müthiş bir terör estirilmişti. Namaz kılan ve başarı listelerinde en önde olan öğrenciler okuldan atılmışlardı. Gerekçe “disiplinsizlik” idi. Namaz kılıp oruç tutmak, içki içmemek demek ki bu faşist darbeci askerlerin gözünde disiplinsiz bir davranıştı.

Bu düpedüz din düşmanlığı sonunda bütün öğrenciler dinden ve dindar insanlardan korkutulup ürkütülmek istenmişti. Edepsizliğin bini bir paraya düşmüştü. İşte bu durumu fırsata çeviren FETÖ örgütü, namaz kılanlara, oruç tutanlara ve dinini yaşamak isteyenlere karşı çıkmıştı. Dininin asgari gereklerini yani namaz ve oruç gibi ibadetlerini yapanlara “Donkişot” diyerek akıllarınca dalga geçiyorlardı.