Evet, baykuş ve yarasalar ziyadan memnun olmazlar. Şimdilik açıkça dillendirmiyorlar ama “yaz saati” değil, “dindar gençlik” bu zavallıları rahatsız etmektedir. Bakın İstiklal Şairimiz Mehmet Akif’ milli marşımızda ne güzel söylemiş: Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arsa değer belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! Bediüzzaman’ın İstanbul’daki çok ehemmiyetli ve muvaffakiyetli hizmetinden, Türk Milletine pek ziyade menfaatler husûle geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, kendisini Ankara’ya davet eder. M. Kamal, şifre ile davet etmiş ise de, cevaben, “Ben, tehlikeli yerde mücahede (cihat etmek) etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum,” demiştir. Üç defa şifre ile davet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu mebus Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir. Ankara’da alkışlarla karşılanır; fakat ümit ettiği muhiti bulamaz. Kendisi, Hacı Bayram civarında ikamet eder. Meclis-i Mebusan’da dine karşı gördüğü lakaytlık ve Garblılaşmak bahanesi altında Türk milletinin kudsî mefahir-i tarihiyesi olan şeair-i İslamiye’den bir soğukluk gördüğü için, mebusların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzum ve ehemmiyetine dair bir beyanname neşreder ve mebuslara dağıtır. Beyanname Millet Meclisinde okunduktan sonra çok tesirli olur. Özellikle namaz konusunda duyarlı olmak gerektiğini ifade etmektedir. Kazım Karabekir Paşa bu beyannameyi M. Kamal’a karşı okur ve Paşanın tepkisine neden olur. Beyanname içerdiği ifadeler nedeni ile TBMM girişine asılıp gösterilecek kadar önemlidir. Zira başta namazın ehemmiyeti konusunda takınılmış olan ciddi tavır ve meclisin önemine dair hususlar tarihe geçecek maddeleri içermektedir. Bu çok önemli maddeleri bir başka yazıya konu edelim. 10 Maddelik beyanname sonrasında meydana gelen olaylar çok ilginçtir. “Bu mebusana hitap, namaz kılanlara altmış mebus daha ilave eder. Namazgâh olan küçücük odayı, büyük bir odaya tebdil ettirir. Bu parça, mebuslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, reisle (Meclis Başkanı M. Kamal) şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir. Bir gün divan-ı riyasette (meclisin üst komisyonunda) elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kamal Paşa, “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz” der. Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, “Paşa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez (özür diler, geri çekilir). İşte Bediüzzaman böyle bir namaz kahramanıdır. M. Kamal gibi çevresinde silahlı korumaların bulunduğu ve gözünü kırpmadan insanları öldürdüğü ortamda dahi hak ve hakikati söylemekten çekinmeyen bir zattır. Onu tanıyan insanlar namaz hakikatinin önemini idrak ederek ellerinden geldiği kadar ciddiyetle ibadetlerini yapmaya çalışırlar. Fakat namazın önemini yeterince anlayamayan insanlar ise milletin huzuruna çıkıp “namaz kılmayanlara baskı yaptırmayız” gibi gerçeklerden ve halktan kopuk cevaplar verirler. Erdoğan’ın Risale-i Nur eserlerini bol bol okuması ve Bediüzzaman’ı daha iyi tanıması gerektiğini düşünüyorum, vesselam…