Bu arada Karadeniz’de de harekatına devam etmişti. 21 Ekim 1912’de Kovarna, 28 Ekim’de Varna’yı bombalamıştır. Kömür ikmali için İstanbul’a döndükten sonra Bulgar saldırısında darbe almış yaklaşık kırk gün bakım yapılmıştır. Beyrut ardından Port Sait’e yöneldikten sonra Draç’ta Sırp ordugâhını vurmuştur. Şingin’e geldiğinde ise limanda dokuz gemi zincirli bulunmaktadır. Hamidiye’nin topları gürleye ortalığı cehenneme çevirmiştir. Bu başarılarından evvel Hamidiye Akdeniz’de Trablusşam, Suriye, Mısır ve Hicaz kıyılarını takip ederek, Yemen’in Hudeyde iskelesine kadar gitmiştir. Buralarda Hamidiye’yi Türk denizciliğinin bir sembolü sayan Müslümanlar, çok büyük sevgi gösterisinde bulunmuşlar ve kruvazörün tüm ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Hamidiye’nin yiğitliğini tek şahsın, hatta tek gemi kadrosunun eseri olarak görmek hatalıdır. Bu destan elbette Rauf Bey’in zihninde filizlenmiş, onun mesleki yeteneği ile hayalden gerçeğe dönüşmüştür. Ancak mürettebatı ile onların cesareti bir araya geldiğinde Türk denizciliğinin müstesna yapısı ve kahramanlığı ile mümkün olabilmiştir. Balkan Harbi’nin acıları içinde perişan olan millet, Hamidiye’ye kadar mağlubiyetler, bozgunlar ile duraklamış sonrasında ise Edirne’yi kurtaran hamle mümkün olmuştur.hatta denilebilir ki Rauf Bey’in mesleğinin haricindeki hizmet ve muvaff akiyetlerinin de yolunu açmıştır. Hamidiye’nin Komutanı Rauf Bey, Adalar Denizinde cephane taşıyan Yunan ticaret gemilerini batırarak yeni bir savaş metodunu yani “denizlerde ticaret harbini” yapıyordu. Yunanlı gemi kaptanlarından Yunan donanmasının nerede olduğunu öğreniyor ve hepsini kolayca atlatıyordu. Akdeniz’de izini kaybettirmek için Adriyatik Denizine doğru ilerlemiş ve burada birkaç Sırp mevziini de bombalamıştı. Küçük de olsa bazı Sırp lojistik gemilerini de batırmıştı. Balkan Savaşı süresince neredeyse tek başarılı harekât yapan tek askeri birliğimizdi. Başka cephelerde ise mağlûbiyetten başka hiçbir sonuç alınamıyordu. Bu arada onarım ve yakıt ikmali için Malta’ya da gitmişti. Rauf Bey ülkelerarası hukuk kurallarını ve inceliklerini çok iyi biliyordu. İngilizcesi fevkalade idi. Yunanlıların bütün olumsuz girişimlerine rağmen İngilizlerin kontrolündeki Malta’da onarımlarını yaptı ve kömür ikmalini temin ederek, tekrar Akdeniz’e açılmıştı. Yine Yunan gemilerini batırıyor, bütün Yunan donanmasını peşinden sürüklüyordu. Beyrut’a gitmiş burada bir müddet kaldıktan sonra aldığı bir emir üzerine Süveyş Kanalından geçerek, doğruca Kızıldeniz’e geçmişti. İsyan eden Yemenlileri, tehdit ederek tekrar hizaya getirdikten sonra tekrar Süveyş’i geçerek Ege’ye gelecekti. Bu arada savaş bitmiş, Osmanlı Ordusu belki de Hamidiye’nin başarılarından örnek alarak toparlanmaya başlamıştı. Edirne, Bulgarlardan geri alınmıştı. Rauf Bey, milleti için her türlü tehlikeye atılmış ve başarılı olmuştu. Bu derece şerefl i ve başarılı harekât yaptığı hâlde kendisini pahalıya satmamıştı. O milletin çektiği acıları yaşıyor, her gün yeni bir felaketin yaşandığı İstanbul siyasetinden, uzak duruyordu. Almanlar, onun bu harekâtından çok etkilenmişlerdi. Sırf bu yüzden iki büyük zırhlıyı, Birinci Dünya Savaşı esnasında Atlantik Okyanusuna gönderdiler. Amaçları aynen Rauf Beyin Yunanlılara yaptığı gibi İngilizlerin ikmal yollarını vurmaktı. Fakat onlar Rauf Bey gibi başarılı olamadılar. Arjantin açıklarında Birinci Falkland Savaşı sonucunda, her iki gemiyi de kaybettiler. Almanlar, İkinci Dünya Savaşı esnasında da “ticaret savaşı” taktiği bir kere daha denediler. Fakat yine başarısız oldular, bu sefer batmaz dedikleri Bismarck Zırhlısı da batırılmıştı. O dönemde ve daha sonraki yıllarda da anlaşılmıştır ki, savaşta zafer için en önemli etkenlerden bir tanesi; ikmal ve lojistiktir. Eğer ikmal yolları kesilirse, ne kadar mükemmel silâhları da olsa, o ordu yenilmeye mahkûmdur.