Sınıfsız toplum veya tam eşitlik, Marksizm’in kurucusu Karl Marks tarafından çok kullanılmış adeta bir doktrin haline getirilmiştir. Fakat insanın doğası gereği bu mümkün değildir. Eşitlik ancak hukuk önünde olabilir. Aksi takdirde eşitlik dediğiniz şey çalışan, emek veren, gayretli insanlar için büyük bir haksızlıktır.
Mutlak müsavat (tam eşitlik) sözleri kulağa hoş gelse gerek Fransız Devriminden beri çok kullanılagelmiştir. Lakin Batı dünyası bu söze ciddi eleştiri getirememiş büyük haksızlıkların doğmasına sebep olmuşlardır. Kapitalizm eleştirisi yapılırken bu eşitlik edebiyatını yapan yazarlar “sosyalizmi” veya onun ardılı olan “Marksizm’i” savunmayı kendilerine bir borç olarak görmüşlerdir.
Kapitalizm’in bir gün çökeceğini ve insanların bu modern kölelikten kurtulacağını Bediüzzaman da öngörmüştü. Fakat Marks’ın sınıfsız toplumunun aksine “malikiyet ve serbestiyet devrinin” geleceğini söylemiştir. 
Ecir yani “ücretli dönem” adını verdiği kapitalizmde; suiistimallerin o derece aşırı seviyelere vardığını “bir sermayedar, kendi yerinde oturup, bankalar vasıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir biçare amele (işçi veya ücretli) sabahtan akşama kadar, tahtelarz (yeraltında) madenlerde çalışıp kut-i lâyemut (ölmeyecek kadar) derecesinde on kuruşluk bir ücret kazanıyor” şeklinde örnek vererek izah etmiştir.
“Beşer (insanlık) edvarda (eski devirlerde) esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecir olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor” diyen Bediüzzaman’a, kulak verildiği takdirde güncel sorunlara makul cevaplar verilebilecektir. Örneğin Lemalar isimli kitabının 22 bölümünde Bediüzzaman; insanlığın yaratılış hikmetinin müsâvât-ı mutlaka (tam bir eşitlik) kanununa aykırı olduğunu ifade ederek, insanın duygularına ve kuvvelerine bir sınır konulmadığını, serbest bırakıldığını, bu sayede binler nevîleri sümbül verdiğini söylemiştir.
Sadece müsâvât-ı hukuk mesleğini yani hukuk önünde eşit olunması gerektiğini savunan Bediüzzaman, Marksistlerin öngördüğü sınıfsız toplum anlayışının yaratılış kanunlarına aykırı olduğunu Risale-i Nur Külliyatı’nın muhtelif yerlerinde izah eder. 
Vakti zamanında Cumhuriyet kanunlarının eşitlik esasına dayandığı iddiasıyla Bediüzzaman Said Nursi’ye hücum edilmiş  özetle “hocalık” unvanını çok görmüşlerdir. Şöyle itiraz ederler:
“Şimdiki hükûmetin kanununda, vazife haricinde bir meziyeti, bir fazileti kendine takıp, onunla bir kısım millete tahakküm edip nüfuzunu icra etmek, müsavat esasına istinad eden cumhuriyetin bir düsturuna münâfîdir. Sen neden vazifesiz olduğun halde elini öptürüyorsun? Halk beni dinlesin diye hodfuruşane bir vaziyet takınıyorsun?” diye mahkemelerde kendisine sorarlar. Bediüzzaman ise şu cevabı verir:
Devamı nasipse yarın...