Fakat ben daha kızı görmemiştim. O zamanki koşullar da buluşup görüşmemize pek elvermiyordu. Piyango çeker gibi tanımadığım bir kızla evlenmek de hoşuma gitmiyordu. Anne hanımın verdiği bilgiye göre kız güzeldi, okumaya meraklıydı, babası annesinden ayrıldığı için ağabeylerinden birinin yanında yaşıyordu.

- Anne hanım, dedim, bu kızı görmek, görüşüp, tanışmak mümkün değil mi? Sen böyle bir tanışma sağlayamaz mısın?

· Kadın güldü:

- Öyle şey olmaz, namuslu bir aile kızı tanımadığı bir erkekle görüşmez. Ama sen kızı istersin, ağabeyleriyle temas edersin. Belki onlar sizi buluşturmaya razı olurlar.

Gene önemsemeyerek pekiyi demiştim.

Bizim anne hanım gidip kıza müjdelemiş, o da ağabeylerine açılmış benimle evlenmeğe razı olduğunu bildirmiş.

Günün birinde telefon çaldı:

- Ben avukat Celal Derviş, sizinle görüşmek istiyorum.

- Buyrun efendim, dedim.

- Yok, sizinle önemli bir meseleyi konuşmak zorundayım. Bugün saat beşte filan yerde buluşabilir miyiz?

- Hay hay!

Telefon kapandı. iş ilerliyordu. Celal Derviş, genç kızın büyük ağabeyi idi. Demek işe o el koymuştu.

Kararlaştırılan saatte buluştuk. Karşılıklı oturduk.

Celal Derviş bir yandan beni süzüyor, bir yandan da yüzünden, tebessümü eksiltmeyerek konuşuyordu:

- Siz kardeşimle evlenmek istiyormuşsunuz. Bu konuda ne dereceye kadar ciddi olduğunuzu öğrenmek istiyorum.

Meğer hakkımda bilgi toplamışlar, bir defa benimle görüşmeğe ve beni yakından görmeğe karar vermişler. Çünkü verecekleri karar çok önemliydi. Hatta tarihi bir nitelik taşıyordu. Kız bir Dönme ailesine mensuptu. Dönmeler ortaçağda İspanya’daki engizisyon zulmünden Osmanlı imparatorluğuna sığınan ve Selanik’e yerleşen bir avuç Yahudi idi. Bunlar Osmanlı imparatorluğuna döndükten sonra Müslüman olmuşlardı. Dinlerini değiştirmekle beraber Müslümanlığı da tam benimsemiş sayılmazlardı.

Çevrelerinden de mukavemet görmüşlerdi. selamlığın hiç bir kuralına uymazlardı. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, İslamlarla ve Türklerle kaynaşmazlardı.

Bir kast halinde yaşarlardı. Zeki, becerikli ve sevimli insanlardı. Fakat kendi kabukları içinde yaşar, Türk topluluğuna girmez, Türklerle kız alıp vermez, kendi dar varlıklarını öylece sürdürüp giderlerdi. Daha çok ticaretle uğraşırlardı. Bu nedenle Avrupa ile sıkı ilişkileri vardı.

Bu durum, onların yaşayışları üzerinde de etkisini gösteriyordu. Kazançları iyi, yaşama düzeyleri öteki topluluklarınkinden yüksekti. Selanik’ten İstanbul’a göç ettikten sonra çoğunlukla Nişantaşı ve Şişli semtlerine yerleşmiş, yine kendi topluluk hayatlarını kurmuşlardı.

Çocuklarını da Türk okullarına vermemiş olmak için Feyziye Lisesi ve Şişli Terakki Lisesi adında iki okul açmışlardı. Çocuklarını resmi okullara göndermez, bu okullarda okuturlardı. İşte benim evlenmek istediğim kız, bu topluluğa mensuptu. Ailesi razı olursa, ilk kez bir dönme kızı bir Türk’le evlenecekti.