Yıllar önce “Karakaşi-Kapani Kavgası ve Türkiye’nin Siyasi Hayatına Etkileri” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazı Bursa merkezli bir sivil toplumunun dikkatini çekmişti. Benden “Sabetay Tarikatı” hakkında bir seminer vermemi istemişlerdi.

 Güzel bir mekânda yaklaşık 2 saat boyunca Türklerin karşı karşıya kaldığı en dehşetli ve yıkıcı bir örgüt olan Sabetaycılık hakkında sunum yaptım. Geç saatlere kadar soru üstüne sorular soruldu. Dilim döndüğü ve elimden geldiği kadar bu sinsi yapılanmayı anlatmaya çalıştım.

Bu çalışmalardan sonra özellikle sosyal medyada Sabetay Tarikatı hakkında çok sayıda yazılar yazılıp çizilmeye başlandı. Fakat ne yazık ki; Osmanlı devletinin yıkılmasında ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önemli roller üstlenen bu gizli örgüt hakkında üniversitelerimizde ciddi bir akademik çalışma hala yapılmamıştır.

Çünkü Sabetaycılara hesap sormak mümkün değildir. Lakin onlar daima hesap soracak pozisyonda olmuşlardır. Devletin en önemli makamlarını işgal edip Müslümanları hiç durmadan ezmişlerdir.

Nerede namaz kılanları aşağılayan, içki içmeyenlerle dalga geçen birisini görürseniz biliniz ki; bunlar ya Sabetay Tarikatı mensubu ya da Ermeni veya Rum dönmesidir. Bir Müslüman bin yıldan beri atalarının dini olan İslam’a ve kurallarına laf söyletmez. Başı örtülü diye Müslüman kadınlarına eziyet etmez.

Medya kuruluşlarımızda da bu tarikat doğru dürüst tartışılmamaktadır. Tarihçiler ise elden geldiğince Sabetaycıları örtüp gizlemeye çalışmaktadır. Çünkü tarihsel olayları ve ortaya çıkan gerçekleri değerlendirmek, sorgulamak Türkiye’de hala suçtur. Akla gelmedik belalarla karşı karşıya kalıp hiç ummadığınız bir noktada başınıza çorap örülmesi mukadderdir.

Milli İstihbarat Teşkilatımız ise bu tehlikeli Tarikat hakkında asla elini taşın altına sokmaz. Çünkü netameli bir konudur. Bu nedenle yöneticiler sessiz kalmayı tercih etmektedir. Hâlbuki başta silahlı kuvvetler olmak üzere devletin en önemli kurumlarına sızma becerisini gösteren bu tarikat sorgulanmak ve takip edilmek zorundadır. Zira her 8-10 yılda bir yapılan askeri darbelerin ardında bu gizli örgüt bulunmaktadır.

İsmet İnönü’nün tek partili şeflik döneminde Sabetay Tarikatının bir kısmı hakkında soruşturmalar açıldığını biliyoruz. Özellikle 1942’de çıkarılan “Varlık Vergisi” kapsamında “D harfi ile damgalanan” ve ağır vergi ödemek zorunda kalan Sabetaycılar, yine de gayrimüslimlerin rağmına birçok ayrıcalıktan yararlanmışlardır.

Elbette Müslüman gibi göründükleri için kendilerinden alınan vergiye karşı çıkmışlardır. Fakat Sabetaycıların aynı zamanda Yahudi isimleri olduğu ve gizlice Yahudilerin “Kabala ekolüne” göre ibadet ettikleri o tarihteki istihbarat elemanlarının gözünden kaçmamıştır.

Varlık vergisi de dâhil olmak üzere Sabetay Tarikatına ait konuları, yazmak çizmek oldukça tehlikeli olduğundan bu işi çok az sayıda kişi yapabilmektedir. Çünkü hala devlet kurumları başta olmak üzere basın, üniversite ve işveren kuruluşlarının yöneticilerinden bir kısmı bu gizli Sabetay Tarikatının üyesidir.