Şehzade katli, saltanat denilen ve Peygamber Efendimizin (asm) kötülüğünü ifade ederek  “ısırıcı” olarak nitelediği yönetim sisteminin sonucudur. Tarihteki bütün medeniyetler Mısır, Roma, Pers ve daha nice devlet saltanatı benimsemiştir. 

Emevi, Abbasi devletlerinin yanı sıra Osmanlı ve Selçuklu gibi Türk devletleri de saltanatla idare edilmiştir. Ecdada saygı yüzünden olsa gerek ne yazık ki saltanatın çirkin yüzünü nedense kimse görmek istememektedir. O halde bu çok kötü yönetim biçiminin en kötü tarafını nazara vererek bazı ezberleri bozmakta yarar vardır.

İşte saltanatın en kötü yanı şehzade katlidir. Daha kundakta iken sabiler, yavrucaklar boğazlanmış, öldürülmüştür. Bu cinayeti işleyenlerin cevabı da hazırdır “devletin bekası için yaptık”. Sanki ruz-i mahşerde bu cevap kendisini kurtaracak. Hadi cinayete ortak olanları anlamak mümkün, vicdanlarını rahatlatmak için böyle söylüyorlar. Peki, hiç alakası olmadığı halde günümüzde dahi “şehzade cinayetlerini” savunanlara ne demeli. Bu zavallılar hangi amellerine güveniyor ki bu dehşetli günahı üzerlerine almaktan çekinmeyip savunabiliyorlar. Allah’ın akılsız böyle çok kulu vardır…

Şimdi konuyu biraz daha detaylı izah etmeden önce tasnif ihtiyacı bulunmaktadır. Yani şehzâde, bilfiil isyana teşebbüs etmiş, çıkardığı fitne kanın akmasına sebep olmuş mu? Eğer böyle bir durum söz konusu ise durum farklıdır. Zaten bu konuda bir tartışma yoktur. İsyan çıkaran şehzadeyi kimse savunmuyor. Saltanatın genel kaidesidir “ya devlet başa ya kuzgun leşe” giderler. Hala bu acımasız ve ısırıcı saltanatı savunan varsa bu zavallılara acımak gerekir.

Konu asıl şu noktada düğümleniyor. “Daha küçücük veya hiçbir isyana teşebbüs etmemiş şehzadeleri öldürmek”. İşte bunun hükmünü cevaplandırmaya çalışıyoruz. 
Çok kestirme ve basit olarak söylemek gerekir ki masum insanları katletmek ve buna taraftar olmak, insanı bir günahkâr olarak ruz-i cezada yüzünü kara etmeye yeterlidir. Demedi demeyin…

Maksat tarihî seyri içinde hâdiseleri ele alıp, defalarca yazılmışları bir daha tekrarlamak değildir. Hala inatçılık yapan kişileri ikna etmek ve İslâmiyet’i bu dehşetli iftiradan korumaktır. Çünkü çok bilmiş şekilde konuşan adamlar; kelli felli ve burunlarından kıl aldırmayan diploması, sertifikası, makamı ve mevkii olan kişiler. Bunlara laf anlatmak zordur. O yüzden biraz detaylı yazmak icap ediyor.

Şimdi temel itiraz noktasından başlayalım. Diyorlar ki; bu şehzadeler yarın isyan edeceklerdi. Haa! Orada durun bakalım. Çünkü İslâmiyet’e göre, niyet yalnız başına sebeb-i ceza değildir. Bir kişi, on kişiyi öldürme niyetini ilân etmiş bile olsa, on kişiyi öldürmüş gibi cezalandırılamaz. Değil buna Şer’i Şerif’le hükmetmek, beşerî hiçbir kanunla da hükmetmek mümkün değildir.