Osmanlı devletinin son döneminde ve Cumhuriyetin kurulmasından bu güne kadar daima askeri vesayet sistemi ve bunun uzantıları olan militarist bir zihniyet ile idare edildik. Her ne kadar 15 Temmuz 2022 tarihinde ABD’nin azmettirdiği FETÖ darbesi, sonuç olarak bir parça sivilleşme yönünde ilerlememizi sağlamış olsa bile faşist sistem bütün gücünü hala muhafaza etmektedir.

Üzülerek söylemek gerekir ki; askeri vesayetin ne derece güçlü olduğunu ve sivil devlet unsurlarının ne kadar zayıf olduğunu dile getiren çok az sayıda düşünce insanı vardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle Batı ülkelerinde ortaya çıkan hürriyet ve özgürlük konusunda Türkiye çok geri kalmıştır. Müslüman ülkeleri hiç saymıyorum bile… Zira neredeyse tamamında diktatörlük sistemleri ve Batıya bağımlı krallıklar hüküm sürmektedir.

Her 8-10 yılda bir halkımızın seçtiği siyasetçiler, darbeci askerler tarafından devrilip alaşağı edilmiş hatta Başbakan ve başarılı bakanlar idam edilecek kadar ileri gidilmiştir. Nihayet FETÖ darbesi ile ayaklanan Türk halkı, ABD’nin mankurtlaştırdığı darbeci askerleri göğsünü siper ederek durdurmuştur. Yakalanan darbeci askerler donuna kadar soyundurulup teşhir edilse de aradan 6 yıllık kısa bir süre geçtikten sonra askeri vesayet unsurları yeniden güçlü konumuna gelebilmiştir.

Yaşadığımız onca acıya rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin “hesap verilebilir” olması konusundaki çağdışı yapısı değiştirilememiştir. Genelkurmay Başkanlığı, Milli savunma Bakanlığına bağlanmış olsa da emekli general ve amirallerin seçilmiş hükümete parmak sallayarak ayar vermesinin önüne geçilememiştir. Orduevleri ve askeri tesislerde tamamen kapalı devre sistemi içinde demokratik değerlere düşman bir militarist sistem içten içe gelişerek güçlenmeye devam etmektedir.

Delil isterseniz sayamayacak kadar çok hususu dile getirmek mümkündür. Örneğin Anayasamız hala darbeci cunta lideri Kenan Evren’in dikte ettirdiği metinden ibarettir. Belki 10 defa referandum yapılıp antidemokratik metinler düzeltilmiş olsa dahi anayasamız faşist ve darbeci ruhu mükemmel bir şekilde temsil etmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen “değiştirilemez” hükümler hatta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler; varlığını sürdürebilmektedir. İşin daha kötüsü; bir düşünce insanı çıkıp da “yahu bu yol çıkmaz sokaktır” diyemeyecek kadar hürriyet ve özgürlük yoksunu bir toplumda yaşamaya devam ediyoruz.

Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri, sivil toplum özelliklerinden habersiz bir şekilde tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Görevlerini ihmal eden veya kusurlu hareket eden askeri bürokratlar hakkında en küçük bir soruşturma dahi yapılmamaktadır. Milyarlarca dolarlık askeri malzemelerimiz göz göre göre heba edilip giderken suçlu olarak açığa alınan veya yargılanan bir tek generale bile rastlayamıyoruz.