Taş devrinde yaşayan insanlar pek çok şeyden mahrumdu fakat kira, elektrik, su, telefon faturaları ve vergi ödemek sıkıntısına düşmezdi. Onların bu yaşamına benzer şekilde günümüzde de sayıları pek az kalmış bedeviler; şehrin konforlarından mahrumdurlar. Lakin en temiz havayı soluyup en güzel kır ve akarsuların manzaralarını görürler. En berrak gökyüzünü, ay ve yıldızları seyredebilme lüksüne sahiptirler. İşte insanoğlunun Vahşet ve Bedeviyet Devri’nden Malikiyet ve Serbestiyet Devri’ne kadar yaptığı bütün teknolojik yenilikler tarım, endüstri, iletişim ve bilişim devrimleri hem kişisel hem de sosyal hayatı değiştirip konforlu hale getirmiş fakat külfetlerini de beraberinde bulundurmuştur. İnsanın günümüzdeki karmaşık ve girift hayatı iyi yaşayabilmesi için çok daha fazla çalışıp çok daha fazla zihinsel emek harcaması ve öğrenmesi gereklidir. Hâlbuki sade ve basit hayat öyle değildir. Sanayileşme; nimetleri yanında toprak, su ve havayı kirleterek külfet getirmiştir. Maneviyattan uzak yaşayışın ortaya çıkardığı stres, AIDS gibi birçok yeni hastalıklar çıkmış, kanser ve kalp hastalıkları artmıştır. İnsanlık vahşet ve bedeviyetten kurtulduğu halde günümüzde ücretli bir köle olmaktan henüz tam olarak kurtulamamıştır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada ekonomik, politik ve sosyal alanlarda köklü bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Küresel ekonominin en önemli aktörleri olan ulus devletten uluslararası şirketlere, teknolojiden iş organizasyonlarına, üretim ve istihdama kadar her şey bu değişimden nasibini almaktadır. Bu değişimin kapsamı ve etkileri öylesine büyüktür ki iki yüzyıl önce gerçekleşen sanayi devriminden durum farksızdır. Kapitalizmden sonra yeni bir aşamanın eşiğinde bulunduğumuz iddiası ister istemez güç kazanmaktadır. Toffler “Gelecek Korkusu” başlıklı çalışmasında; eskiye meydan okuyan bu yeni uygarlığın, bürokrasileri devireceğini, ulusal devletin rolünü sınırlandıracağını ve emperyalizm sonrasını yaşayan bir dünyada yarı özerk ekonomilerin oluşmasını sağlayacağını söylemektedir. Manevi temeller üzerine kurulmuş medeniyetin gelişmesi, bugün gördüklerimizden çok daha basit, çok daha etkili fakat daha özgürlükçü devletlerin kurulmasına imkân verecektir. Bu uygarlığın kendine özgü bir dünya görüşü, zamanla, mekânla kendine özgün bir yaşam biçimi vardır. Ve hepsinden önemlisi, daha sonra göreceğimiz gibi Üçüncü Dünya Uygarlığı, üretici ile tüketici arasındaki tarihsel kopukluğu giderecektir. Yarının dünyasıüretici ve tüketiciyi buluşturan ve ikisini birleştiren bir ekonomiyi sunmaktadır. İnsanlığın manevi dinamikleri kullanması ve biraz da akılcı müdahalesi ile tarihin gerçekten de insancıl uygarlığının kurulabilme ihtimali vardır. Hürriyet ve serbestliğin meşruluğu üzerinde dünya çapında dikkate değer bir mutabakat meydana gelmiştir. Monarşi, faşizm ve komünizm gibi rakip egemenlik biçimleri serbestiyet esasları üzerine kurulmuş yönetimlere karşı yenik çıkmıştır. İnsanlığın ideolojik tekâmülünün son noktasını ve nihai insani hükümet biçimini “kapitalizm” ile ifade eden Fukuyama, zaferilan ederken çok fazla ileri gittiğinin farkına varmış olmalı ki şimdilerde farklı sözler sarf edebilmektedir. Zira kapitalizmin yol açtığı sorunlar henüz giderilememişve çözüm olarak ortaya müşahhas öneriler getirilmemiş iken “tarihin sonu ve son insan” iddiası çok havada kalmaktadır ve gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Bediüzzaman Said Nursi’nin dile getirdiği üzere Malikiyet ve Serbestiyet Devri, efendi ile uşak arasındaki ilişkiyi ortadan kaldıracak bir nitelik göstermektedir. Modern kölelik adı verilen ücretli sistemin büyük ölçüde kaldırılması sayesinde insanlık; kapitalizmin yıpratıcı çarklarından kurtulabilme istidadı göstermektedir. Kölelik döneminin ortadan kalktığı, her insanın kendi işinin sahibi olabildiği ve özgürlüğün alabildiğince genişlediği bir devrin; kapitalizm değil ancak Malikiyet ve Serbestiyet Devri olabileceği bugün tartışılan ve kabul edilebilir bir konu haline gelmiştir. Kapitalizm sonrası devir; özel mülkiyeti, bilgi ve teknolojinin sınırsız paylaşımını ve bireyin kendisini özgürce ifade etmesini gerektirmektedir. Ücretli çalışmanın yerine özel mülkiyete dayalı ve özgürlüğün ön plana çıktığı ortak çalışma usulleri ön plana çıkmaktadır. Cemil Ertem’in dediği gibi “Malikiyet ve Serbestiyet Devri bütünüyle eksiksiz bir kapitalizm sonrası nizamdır ve üstelik hayalî değil uygulanabilir özellikler” taşımaktadır.