Türkiye’nin 70 yıllık çok partili siyasi yaşamında çoğunlukla tabelasında “Adalet” isminin yazılı olduğu partiler iktidar olmuştur. Demirel’in başkanlığında Adalet Partisi ve Erdoğan’ın başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisi 40 yıldan fazla bir müddetle ülkemizi yönetmişlerdir.

İsminde “Adalet” olması ve bu partilerin daima iktidarda kalmasının en önemli nedeni toplumumuzda adalet kavramına duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Çünkü askeri vesayet sistemi ve çarpık militarist yapı adaletin önündeki en önemli engel olmuştur.

Darbeci generaller bazı dönemlerde hiç çekinmeden siyasi parti liderlerini tehdit edebilmişlerdir. Hatta Milli Güvenlik Kurulunda ve Yüksek Askeri Şura Toplantılarında devlet geleneğine uygun olmayan ancak kabile topluluklarında söylenebilecek sözler; generaller tarafından siyasi liderlere karşı sarf edilebilmiştir.

21. Yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye başladığımız bu yıllarda hala askerlerin ülke yönetiminde oldukça güçlü olduğu görülmektedir. Genelkurmay Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması dahi soruna çözüm olamamıştır. General ve amiraller hiçbir üst düzey bürokrata nasip olmayan ihtişam içinde yaşamlarını sürdürmeye devam etmektedirler.

Bu yazıda ülkemizdeki yetim hakkının malını savurganca harcayan ve hiçbir debdebe ihtişamdan kaçınmayan general ve amirallerden bahsetmeyeceğim. Orduevlerinde ve askeri gazinolarda alabildiğince alkollü içki servisi yapılması ve devlet mallarının harcanması şu andaki mevzuumuz değildir. Bu makalede asıl maksat adalet mekanizmasının işletilmesinde yaşanan zorluklardır.

Eğer bir ülkede; suçlular yargılanıp cezaevine konulamıyorsa veya mağdur edilen vatandaşlar haklarını tazmin edemiyorsa, orada adalet sistemi çalışmıyor demektir. Hâkim, savcı ve avukatlarla birlikte bütün yargı sistemi çalışanları bu durumu düzeltmek için gayret etmiyor ise her şeyden evvel mesleklerine karşı saygıları yok demektir.

Evet ne yazık ki benden başka adalet sistemimizin kanayan bu yarasını görmeyen kör, sağır ve dilsiz davranan başta hükümet olarak bütün yargı mensuplarına sesleniyorum. Sizin bu umursamaz tutumunuzu bu millet asla unutmayacak ve sizleri daima kınayacaktır.

Dadaloğlu “ferman padişahın, dağlar bizimdir” diyerek hakkını başka yerlerde aramıştır. Fakat 28 Şubat 1997 mağduru binlerce kişi; Dadaloğlu gibi davranmayarak haklarını aramak ve suçlulardan hesap sormak için mahkemelere müracaat etmiştir. Çünkü asayişi sağlamak için şiddet ve kanunsuzluk yolu bir yöntem değildir ve olamaz.

Dile kolay, sivil toplum örgütleri ile beraber tam 23 yıldan beri mücadele ediyoruz. Mücadelemiz sonunda 28 Şubat 1997 darbecilerini mahkûm ettirmeyi başardık. Hatta Yargıtay süreci sonunda bir üst mahkeme bu kararları onaylamıştır.
Fakat gelin görün ki; darbe suçlaması ve bankaların hortumlanması gibi kanunsuz ve yolsuz işlerden dolayı müebbet hapis cezası alan onlarca darbeci general hala orduevlerinde keyif çatmayı sürdürebiliyor. Aynı Darbeci Kenan Evren gibi devlet töreni yapılarak ölmeyi bekliyorlar.

Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bu durumu nasıl ile izah ediyorlar bilemiyorum. Belki de hala ülkenin askerler tarafından yönetildiğini zannediyorlardır.

Fakat yargı ve infaz memurlarının bu utanç verici durumdan hiç rahatsızlık duymadıkları pek açıktır. Çünkü bu emsalsiz ve hukuksuz durumu defalarca dile getirmeme rağmen bir hükümet yetkilisi çıkıp açıklama yapmadı. Anlı şanlı hukukçular kalkıp tek bir kelime söylemedi…

İşte 2020 yılının bu son günlerinde gelmiş olduğumuz adalet sistemimizin durumu budur. Bu yazıları yazarken içinde bunduğum duyguları ifade etmekten acizim. Sadece Kahhar olan Allah’a havale edip okuyucularım ile dertlerimi paylaşmaktan başka çare göremiyorum.

28 Şubat Darbecilerinin mağdur ettiği ve aileleri ile beraber milyonlarca insanı ilgilendiren çok hususu da yazdım. Allah ömür verirse yazmaya devam edeceğim. Ne yazık ki; bu insanların haklarını almaları için hükümet üzerine düşen görevleri yapmamaktadır.

Kamu Denetçiliği Kurumunun aldığı ve maliye bürokratlarının derhal gereğini getirmesi gereken kararlar devamlı şekilde sümenaltı edilmiştir. Üstelik bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vermiş olduğu sözlere rağmen.

Bu içler acısı durumu başka bir yazıya bırakarak Türkiye’deki gayri hukuki durumların bir an önce düzelmesi için Rabbime niyaz ediyorum, vesselam…