Sık sık yapıldığı takdirde insanın ruh ve bedene tesir eden duanın doğur¬duğu huzur, her türlü hastalığın tedavisi için kuvvetli bir yardımcıdır. Dua ve ibadet insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en büyük özelliktir. Dua, rız¬kın genişlemesini, sağlığın artmasını, ömrün bereketli olmasını sağladığı gibi bazı felaketleri de önler.
Hayatını öncelikle imanın kurtarılmasına hasreden Bediüzzaman Said Nursî, hemen bütün eserlerinde, çok çeşitli imani ve İslâmî konular ya¬nında özellikle dua ve ubudiyet mevzularına geniş yer vermiştir. Ona göre fert, Allah'a kul olduğunu idrak ettiği ölçüde nefsini birtakım günahların esaretinden kurta¬rabilir. Bu da dua ile başlar, ubudiyetle kemale erer.
Bediüzzaman imanı kuvvetlendirmek ve İslam’ı bütün cemiyete maletmek yo¬lunda giriştiği mücadelede ömrü boyunca haddi aşmaktan, siyaseti, mücadelesinin mihveri haline getirmekten kaçınmış, biricik kurtuluşun Kur'ân'a sımsıkı sarılmak olduğunu vurgulamıştır.Risale-i Nur Külliyatının hemen her yerinde alaka kurulduğu nispette dua ve ubu¬diyet mevzularına temas edildiği görülecektir.
Bediüzzaman bir eserindedua mevzuunu tetkikle;"De ki: Eğer duanız ol¬masa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” Âyet-i kerimesi ile başlamıştır. "İmanın duayı bir vesile-i kati olarak iktiza ettiği, fıtrat-ı insa¬niye onu şiddetle istediği gibi, Cenab-ı Hak "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" diye önemini vurgulayarak  "Bana dua edin, size cevap vereyim” âyet-i kerimesi ile önemine değinmiştir.
"Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Hâlbukiayet umumi¬dir, her duaya cevap var? Sorusuna şu cevabı verir:
"Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hem aynı matlubu vermek Cenab-ı Hakkın hikmetine tabidir. Hasta bir çocuk, hekime seslenerek ‘bana bak' der. Hekim: ‘Ne istersin, cevap ver' der. Çocuk: ‘Şu ilacı bana ver,' der. Hekim, ya aynen çocuğun istediğini verir yahut onun maslahatınabinaen ondan daha iyisini verir yahut hastalı¬ğına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenab-ı Hakim-i Mutlak, hazır nazır olduğu için abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir.
Bediüzzaman'a göre dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise, semerat-ı uhrevidir. Dünyevî maksatlar ise o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. Mevzuu biraz daha açmak için yine aynı eserinde şöyle diyor:"Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyyet ise, halisen livechillah olmalı, yalnız aczini izhar edip, dua ile Ona iltica etmeli; Rububiyetine karışmamalı. Ted¬biri Ona bırakmalı, hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etmemeli."
Yine Risale-i Nur Külliyatındadua mevzuunu şu şekilde ifade et¬mektedir: "Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?" Bu suale Bediüzzaman¬'ın cevabı:
"Esbab-ı kabul derecesinde olmalı. Çünkü bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Ezcümle dua edileceği vakit istiğfar ile manen temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve ahirde yine salavat getirmeli¬dir.
Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:"Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi Cehen¬nem azabından koru”
Said Nursî, bu ve benzeri ayetlerle dua etmek,Hem hulus ve huşu ile dua et¬mek, her namazın sonunda bilhassa sabah namazından sonra, hususan mescitlerde, meşhur kandil gecelerinde, Ramazanda, Leyle-i Kadir'de dua etmek kabule karin olması Rahmet-i İlahiye'den umulur ve beklenir" demektedir. Duanın adabını, makbuliyet şartlarını, vakitlerini, duaya istiğfar ile başlamak gerektiğini, kabul olması müjdelenen hususî anlarını, dua edilecek mahalleri, mübarek gecelerde dua etme¬nin faziletini, âyet ve hadis-i şeriflerle dua etmenin bereketini kısaca beyan et¬mektedir.
İşte baştan sonuna kadar bir dua olan namaz konusunda ne kadar yazsak az çeker. Biz de dualarımızı ağzımızdan hiç eksik etmemeli; ülkemiz, vatanımız ve bütün İslam âlemi için dua ettiğimiz gibi hemcinsimiz olan bütün insanlara da hidayetleri için dua etmeliyiz, vesselam