Hollanda’da ve öncesinde de Almanya’da meydana gelen diplomasinin en temel kurallarını ayaklar altına alan çirkin muameleler, Batı dünyasının gerçek yüzünü göstermiş oldu. Bu Batılı ülkelerin içlerini dışına çevirmiş olsanız domuz, maymun ve yılan gibi hayvanlara benzemiş olduğunu görürsünüz. İşte bunu çok açık bir şekilde diplomatik korunması olan bakanlarımıza karşı tavırları ile çok iğrenç bir şekilde gösterdiler. Tanzimat sonrası Osmanlı aydınının içine düştüğü Batı hayranlığı geniş halk kesimlerini oldukça rencide etmiş ciddi tartışmalara yol açmıştır. İşte bizleri dünya rahatından ve ecnebileri ahiret saadetinden mahrum eden, Müslüman aydınlarının içine düştüğü bu yanlış anlayış ve zandır. Her şeyden önce net bir Doğu-Batı okuması yaparak medeniyeti tahlil etmek gerekliği vardır. Aşağıdaki tabloda da görül- düğü üzere kuvvete, menfaate, mücadeleye, ırkçılığa ve heveslerine adeta tapacak kadar zavallılaşan Batı medeniyeti; in- sanlar arasında tecavüzü, boğuşmayı, çarpışmayı ve başkasını yutarak beslenmeyi netice vermiştir. Bunun sonucunda ise hem dünyada hem de sonsuzluk ülkesi ahirette büyük bir felaket sonucunu doğurmaktadır. Hâlbuki İslam medeniyeti hakkı esas alır. Hedefi fazilet ve Allah rızasıdır. Hayatta yardımlaşma üzerine dini ve milli bağları kuvvetlendirmeyi önemli olarak kabul eder. İşte bunun sonucunda hem dünyada hem de ahirette saadet sunmaktadır. Şimdiki fırtınalı bu asırda gaddar ve vahşi medeniyetten doğan kendini beğenmişlik ve ırkçılık hastalığı çatışmayı doğurmaktadır. Öylesine ciddi bir sorunla karşı bulunuyoruz ki Batı insanının çirkin yüzü hemen ortaya çıkabiliyor. Bir örnekten yola çıkarak bu fotoğrafı sunalım: Bakınız bir baba yavrusunu kucaklamış Suriye’den kaçarken Batılı bir kadın gazeteci ona çelme takarak yere yuvarlanmasını sağlayabiliyor. İnsanlıkla hiçbir alakası olmayan ne biçim bir düşmanlıktır, anlayıveren beri gelsin… Eğer tarihî bir nazarla insanlık tarihine bakıp, tarih sayfalarını lekelendiren beşerin günah ve hatalarına dikkat edersen, toplumsal hayatta görünen ihtilâller ve karışıklıkların bu iki mantıktan doğduğu görülecek- tir: Birisi: “Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne.” Yani bencillik. İkincisi: “Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim.” Yani her türlü sömürü anlayışı. İnsanlığı yıkılmağa yaklaştıran bencilliğin ilacı olarak sosyal dayanışmanın en önemli vasıtası olarak zekât vermeyi esas alan İslam medeniyeti, fai- zi yasaklayarak her türlü sömürüyü kökünden kesip atmıştır. Toplumsal hayatı koruyan in- tizamın en büyük şartı, insanların sosyal tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Yönetici kısmı halktan, zengin kısmı fukaradan iletişimi kesecek derecede uzaklaşmaması gerek- lidir. İşte bu tabakalar arasında iletişimi temin eden, zekât ve yardımlaşmadır. Dengenin esası; Havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında ise hürmet ve itaat bulunmasıdır.