Kaderimiz Necdet ağabeyimle yine aynı çizgide devam ediyordu. Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken Necdet Abim “danışman” olarak görev yapıyordu. Fakat buradaki görevimiz de çok uzun sürmedi. Erdoğan’a “neden ordudan atılmış subaylara görev veriyorsun” diye büyük baskılar yapıyorlardı. Fakat Erdoğan’ın dik duruşu sayesinde sonuç alamadılar. Nihayet Siirt’te bir şiir okudu diye görevden alıp hapse attılar. İşte bu durum bizim de İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ayrılmamızı gerektirdi. Zira yeni başkan derhal işimize son vermişti.
Bu sefer rızkımızı ticaret gemilerinde aramaya başlamıştık. Necdet ağabeyim tanker komutanı olarak görev yaptığı için “uzak yol kaptanı” ehliyeti almıştı. Bense muhriplerdeki görevlerimden dolayı ancak “uzak yol birinci zabiti” ehliyeti almıştım. Bu ehliyetle 2. Kaptan olarak çalışıyordum.
Necdet Ağabeyim ehliyeti yüksek olduğu halde 4. Kaptanlıktan işe başlamıştı. Yaptığı görevi en güzel şekilde icra etmek onun yöntemi idi. Kimseye işinden dolayı tek bir söz söyletmezdi. Nihayet ben sınavlara girip ehliyetimi yükselterek; Necdet Ağabeyim de kendisi zamanın geldiğine karar vererek; ticaret gemisi kaptanlığına başladı.
Her iki arkadaş, bir çok denizcilik firmasında kaptan olarak çalıştıktan sonra nihayet bir büyük bir konteynır firmasında buluştuk. Bu vesile unutması mümkün olmayan bir hatıramı aktarmak isterim:
Donanmada iken özellikle Deniz Kurdu tatbikatlarında gemiler arasında yarışlar olurdu. Tersaneden henüz çıkmış yani makinelerinin bakımı yapılmış gemiler kendi aralarında yarışırlardı. Önce borda nizamı ile ilerlenir, Filotilla Komodorunun (Aynı tip savaş gemilerinin bir araya geldiği küçük filonun komutanı) telsizden verdiği “başla” emriyle birlikte, gemi kazanları maksimum düzeyde çalıştırılarak azami sürate çıkılırdı. Böyle bir yarışta 32 knots hıza ulaşmamıza rağmen diğer gemi ile girdiğimiz yarışı kaybetmiştik. Şu an İzmit’te müze olarak kullanılan TCG Gayret gemisi ile buna benzer çok hatıram olmuştur.
Bahriyeden ayrıldıktan sonra yine böyle bir yarışa girdik. Bahriyede “Gazi” lakaplı Necdet Ağabey ile aynı şirkette çalışıyorduk. Tevafuk bu ya, Çanakkale Boğazında karşılaşmıştık. Üstelik aynı yöne doğru seyir yapıyorduk. Ben “Wanda A” isimli gemi ile İzmir’e, Necdet Ağabey ise “Sami A” adlı gemi ile Tunus’a doğru gidiyordu.
Necdet Kaptan’a yarışa var mısın? Diye sordum. Bana “varım” dedi. Eğer kazanırsa ona bir tepsi baklava ısmarlayacağımı söyledim. Kabul etti.
İki gemi ile beraber Çanakkale boğazından çıkmıştık ve “boğaz seperasyon hattının bitimi” denilen noktaya gelmiştik. Yarışı da o noktadan itibaren başlatacaktık. Bozcaada’yı kim önce bordalarsa yani erişir ise, o galip gelecekti.
Başmühendisi köprüüstüne çağırarak yarışa gireceğimizi ve makineye “Allah ne verdi ise yüklenmesini” söyledim. Elinden geleni yapacağını, söyleyerek aşağıya kumanda odasına indi.