Fatihayı hemen takip eden sûrede de “Kur’an-ı Kerîm’in muttakiler için bir hidayet olduğu”nun beyan edilmesi ve takvaya dikkat çekilmesi çok mânidardır!.. Bu sûrede muttakinin sıfatları: “Gayba iman etmek”, “namaz kılmak”, “Allah’ın ihsan ettiklerinden infak etmek”, “Kur’an’a ve daha önce inen kitaplara iman etmek”, “Âhirete şüphesiz inanmak” şeklinde sıralanır. Bu sûrede de, ırktan, kabileden, amirden, memurdan, köleden, efendiden söz edilmez...
Bu âyetler sadece iki misaldir. Bu nazarla baktığımızda Kur’an’ın bütün âyetlerinin ırk ayırımını reddettiğini açık açık görülmektedir. Bütün emirler bütün insanlaradır.
İnsan, ırkından dolayı ne iyi olabilir, ne de kötüdür. İyinin ve kötünün tarifleri içinde böyle bir unsur yoktur. Bunu her akıl tasdik ettiği gibi, her vicdan da yakînen bilmektedir. Bir insanın iyiliğinden söz ederken; onun güzel ahlâkını, takvasını, salih amelini, dürüstlüğünü, çalışkanlığını anlatırız. Bunların tamamı onun iradesiyle ilgilidir. Kimse kendi ırkını kendi iradesiyle seçmediğine göre, biz ’falan adam iyidir, çünkü filân ırka mensuptur.’ Demek ise insanlar arasında fesat çıkarmaktır. 
Ruh, bedenimizin bir misafiridir. İnsanı yükselten, ona Hak katında değer kazandıran bütün hususiyetler onun ruhuyla alâkadardır, bedeniyle değildir. İşte ırk mefhumu da, ancak beden için geçerlidir. Ruhun ırkı yoktur. Ve insan da kâmil mânâsıyla ruhtan ibarettir.
Allah Resulü (asm.) sadece Araplara değil, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O, tevhid dâvâsıyla ortaya çıktı. Karşısında, her nev’iyle şirk vardı. İnsanları putların köleliğinden, nefsin esaretinden, bâtıl inançların tahakkümünden kurtarıp Allah’a kul etmek, O’nun dergâhında boyun eğdirmek istiyordu.
O’na kendi ilk önce kavmi ve kendi akrabaları karşı çıktı. Hatta öz amcası büyük bir düşmanlık gösterdi. Asr-ı Saadette, sahabelerin, inanmayan yakınları ile harp etmeleri çok mânidardır!..  Vesselam…